Idea Transcript
بسم اهلل الرحمن الرحيم
Eserin Adı: Eserin Orijinal Adı: Müellif: Yayına Hazırlayan: Kapak Tasarım: Mizanpaj ve Tashih: Basım Yılı: Basım Yeri:
Mufidu’l Mustefid Fi Kufri Tariki’t Tevhid مفيد المستفيد في كفر تارك التوحيد Muhammed bin Abdulvehhab Al Hayat Medya | Türkçe Masası Al Hayat Medya | Türkçe Masası Grafik Departmanı Al Hayat Medya | Türkçe Masası H. 1437 | M. 2016 İslam Devleti Himmet Ofisi Matbaaları
İslam Devleti Himmet Ofisi
MUFİDU’L MUSTEFİD Fİ KUFRİ TARİKİ’T TEVHİD
ŞEYH MUHAMMED BIN ABDULVEHHAB
GIRIŞ Hamd, Allah’a mahsustur. Salat ve selam Allah Resulü’ne, ehline, ashabına ve izinden gidenlere olsun. Ve sonra: Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab1 r, “Mufidu’l Mustefid fi Kufri Tariki’t Tevhid” adlı bu risaleyi, hicri 1167 yılında Hureymila2 ehlinin dinden dönmesi ve bazı ilim iddiasında bulunanların, Hureymila ehlini tekfirde tereddüt etmeleri üzerine yazmıştır. Şeyhin r bu risalesi de diğer risaleleri gibi herhangi bir önsöze ya da övgüye ihtiyacı olmayan bir risaledir. Zira okur, sadece sayfalarını çevirmekle bile kalitesine ve ilim dolu olduğuna hükmeder. Bu risaleyi bu şekilde kılan şeylerden biri de, hayatını peygamberlerin kendisiyle gönderildiği, kitapların uğrunda indirildiği tevhidi ve Allahu Teala’nın, kulları üzerindeki bir hakkı olan ubudiyetin ve ibadetin her çeşidiyle Allah’a halis kılınmasının gerektiğini açıklamaya adamış, müceddit bir imam tarafından yazılmış olmasıdır. Şeyh Muhammed gerek Arap Yarımadası’nın dahilinde gerek de dışında her çeşidiyle şirke, putçuluğa, bidata ve hurafelere karşı savaşmış, tevhid davetinin karşısında duran herkese karşı mücadele etmiş, tevhid ve cihadı bir arada toplamış ve çağının imamı olmuştur. Allah, o vakit onun eliyle ülkeyi, Müslümanların büyük kısmının düştüğü şirkten temizlemiş, neredeyse silinip kazınan tevhidi kendisiyle yenilemiştir. Bizler, onun, sadık ve masduk olan Allah Resulü’nün g şu kavlinin kendilerine uyduğu kimselerden olduğuna inanıyoruz: “Allahu Teala her yüz senenin başında bu ümmete dinini yenileyecek birini gönderir.”3 1 Kendisi; müceddit İmam Ebu Abdullah Muhammed bin Abdulvehhab bin Süleyman bin Ali Et Temimi En Necdi’dir. 1115 H. senesinde, şu an Riyad’ın kuzeyinde kalan El Uyeyne kasabasında doğmuştur. 1206 H. senesinde de vefat etmiştir. (Allah ona rahmet etsin ve geniş cennetlerine koysun). 2 Hureymila: Necd’in tepelik bölgelerindendir. Arap Yarımadası’nın ortasında yer almakta olup şu an Riyad’a bağlıdır. 3 Sahih bir hadistir, Ebu Davud ve başkaları rivayet etmiştir.
Bugün de bizlerin bu değerli risaleyi yeniden yayımlamamız, bu saf akideyi; Şeyh İbn-i Abdulvehhab’ın r benimsediği, kendisine çağırdığı, uğrunda savaştığı, evlatlarının, torunlarının Necd daveti imamlarının (Allah hepsine rahmet etsin) yolunda kendisine tabi olduğu; halis tevhid akidesini yaymamız pek yerinde olacaktır. Bununla birlikte Allahu Teala’ya El Mufidu’l Mustefid’in basılmasını bize kolaylaştırdığı için hamd ediyor, Şeyh Muhammed’in yenilediği tevhid akidesini yayımlamakla şereflendirdiği için de şükrediyoruz. O akide ki tağutlar ve takipçileri ilk çıktığından bu yana hala “vehhabilik”, “tekfirciler” ve “hariciler” adı altında kendisine karşı savaşmaktadır. Ancak onlar tevhidin nurunu söndüremezler! Öyle ki, bugün artık İslam’ın nübüvvet menheci üzerine bir devleti bulunmaktadır. Bu devlet tevhidi ve davetçilerini korumaktadır.
5
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
بسم اهلل الرحمن الرحيم Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab r şöyle dedi: Müslim, Sahih’inde Amr bin Abese’den şöyle rivayet etti: “Ben cahiliyye devrinde iken bütün insanların dalâlette bulunduğunu ve hiç bir doğru yolda olmadıklarını biliyordum. (Çünkü) insanlar putlara taparlardı. Derken işittim ki Mekke’de bir zât (çıkmış) bir takım haberler veriyormuş. Hemen devemin üzerine atlayarak ona geldim. Bir de baktım Resulullah g gizlenmiş, kavmi onun aleyhinde cüretkâr bir vaziyette... Bunun üzerine kalbim yumuşadı ve Mekke’de onun yanına girerek, kendisine: -Sen nesin, dedim. ‘Ben, Peygamber’im’ cevabını verdi. - Peygamber ne demektir, dedim. Resulullah g: ‘Beni Allah gönderdi’, buyurdular. - Seni ne ile gönderdi, dedim. ‘Allah beni sıla-i rahim (akrabalık bağlarının gözetilmesi), putların kırılması, Allah’ın birlenmesi, O’na hiç bir şeyin ortak koşulmaması ile gönderdi’ dedi. Ben, kendisine: - O halde bu hususta senin yanında kimler var, dedim. ‘Bir hür ile bir köle’ cevabını verdi. O gün yanında kendisine iman edenlerden yalnız Ebu Bekir ile Bilal k vardı. Ben: - Sana ben de tabi oluyorum, dedim. - ‘Sen şu gününde bunu yapamazsın. Benim halimi ve insanların halini 6
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
görmüyor musun? Lâkin şimdi sen ailene dön! Ne vakit benim meydana çıktığımı duyarsan; hemen yanıma gel’, buyurdular. Ben de ailemin yanına gittim. Resulullah g Medine’ye geldi. Ben hala ailemin yanında bulunuyordum. Ama o, Medine’ye geleli kendisini soruşturmağa ve haberlerini almaya başladım. Nihayet Medine ehlinden bir grup geldi. (Onlara) : - Medine’ye gelen o zât ne yaptı, dedim. - Halk süratle onun tarafına koşuyor; kavmi onu öldürmek istemiş; ama buna muvaffak olamamışlar, dediler. Bunun üzerine hemen Medine’ye gelerek onun yanına girdim. Ve: - Ya Resulullah! Beni tanıyor musun, dedim. ‘Evet! Sen Mekke’de benimle görüşen kişisin’ buyurdular. Ben de şöyle dedim: - Ey Allah’ın Resulü! Bana Allah’ın sana öğrettikleri ve benim bilmediğim şeylerden haber ver! Bana, namazı haber ver!.. Resulullah g: ‘Sabah namazını kıl! Sonra güneş doğup; bir mızrak boyu kadar yükselinceye kadar namazı kes! Çünkü güneş, şeytanın iki boynuzu arasından doğar. Kâfirler de, o zaman ona secde ederler. Sonra namaz kıl! Çünkü namaz şahitli, hazır bulunulandır. Onu mızrağın gölgesi kendisi kadar oluncaya dek kılmaya devam et! Sonra namazı kes! Çünkü o zaman cehennem kızdırılır. Gölge döndüğü zaman yine namaz kıl! Çünkü namaz, ta ki ikindiyi kılmana kadar şahidli ve hazır bulunulandır (melekler hazır bulunur). (İkindiyi kıldıkdan) sonra namazı kes! Ta ki güneş batıncaya kadar (namaz kılma). Çünkü güneş şeytanın iki boynuzu arasında batar. O zaman kâfirler güneşe secde ederler’ buyurdu.1 Ebu’l Abbas2 r şöyle demiştir: “Allah Resulü g şeytanın boynuzları arasında doğup batması ve o vakitlerde kafirlerin güneşe secde etmeleri illetine (gerekçesine) bağlayarak güneş doğarken ve batarken namaz kılmaktan nehyetmiştir. Malumdur ki mü’min, Allah’tan başkasına secdeyi kast etmez. Ve insanların çoğu güneşin batışının ve doğuşunun şeytanın 1 Müslim, Hadis No:832. 2 Kendisi: Şeyhu’l İslam Ebu’l Abbas Takıyyuddin Ahmed bin Abdulhalim bin Abdusselam bin Teymiyye El-Harrani sonra da Ed-Dımeşkı’dır. 661 H. yılında doğmuş, 728 H. yılında vefat etmiştir. Allah ona rahmet etsin. 7
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
boynuzları arasında olduğunu ve kafirlerin ona secde ettiklerini bilmezler. Sonra Allah Resulü’nün g bu vakitte namaz kılmayı yasaklaması kafirlere benzemenin bütün yollarını kesinlikle kapatmak içindir. Bu babtan; Allah Resulü g, bir sopanın veya bir direğin arkasında namaz kılarken o sopayı veya direği sağına alır, asla tam karşısına almazdı. Bu nedenle, Allah’tan başka tapılan her şeye karşı namaz kılmak cümleten nehyedilmiştir. Yine bu nedenle, Allah’tan başkasına secde etmeye benzemesi babından, insana karşı secde etmek de yasaklanmıştır.” (Sözü burada bitiyor).1 Ey nefsine nasihat eden mü’min, bu hadisteki ibretleri iyi düşün. Allahu Teala, sonradan gelen mü’min kişiye ibret olması ve kendi halini onların haliyle kıyaslaması için bizlere peygamberlerin ve onlara tabi olanların haberlerini, kendileri gibi olanlardan uzak durulması için de kafirlerin ve münafıkların kıssalarını anlatıyor. Bu hadisteki ibretlerden biri şudur: Bu cahil bedevi, kendisine Mekke’de bir adamın insanlara muhalif bir şekilde dinden konuştuğundan bahsedildiğinde içindeki din ve hayır sevgisinden dolayı sabredemeyip bineğine binerek onun yanına geldi ve ondakileri öğrendi. Bu da (yani bedevinin böyle yapması) Allahu Teala’nın şu kavlinin tefsiridir: “Eğer Allah, onlarda bir hayır görseydi”: Yani dini öğrenme hırsı görseydi “muhakkak onlara işittirirdi.” Yani: Anlamalarını nasip ederdi. Bu da şuna delalet eder: Bugün insanların çoğunun dinden bir şey anlamamaları, Allahu Teala’nın, onların kalplerinde dini öğrenme hırsı olmadığını bilmesinden dolayı adaletinin gereğidir. Buradan da şu anlaşılmaktadır: İnsanın, yaratılmışların en şerlilerinden olmasını gerektiren en büyük sebeplerden biri, dini öğrenme hırsının olmamasıdır. Öyleyse bu cahil bedevi, bu konunun peşine düşüyor da peygamberlere tabi olduğunu iddia eden, kendisine ulaşan ulaşmış ve kendisine ilmi sunanlar da bulunan, buna rağmen bu ilmi sunanların yanında hazır bulunup işitse bile başını dahi kaldırıp bakmayan kişinin ne özrü vardır? Onların hali, Allahu Teala’nın şu buyruğundaki gibidir: “Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar.” [Enbiya, 2]. 1 İktidau’s Sirate’l Mustakim Li Muhalefeti Ashabi’l Cahim, C.1, S.218. 8
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
Bu hadisten alınacak ibretlerden biri de şudur: Nebi g “beni Allah gönderdi” dediğinde “ne ile gönderdi” diye sordu. Dedi ki; “şu ve şununla”. Böylece ilahi risaletin ve nebevi davetin özünün; Allah’ı ibadette birlemek ona ortak koşmamak ve putları kırmak olduğu anlaşıldı. Malumdur ki, onların kırılması ancak şiddetli bir düşmanlık ve kılıcı çekmekle olur. Risaletin özünü iyi düşün.... Bu kıssadan alınan ibretlerden biri de şudur: (Bedevi) tevhidden muradın ne olduğunu ve bunun büyük ve de garip bir iş olduğunu anladı. Bunun için de dedi ki; ‘Seninle beraber kim var?’ Ona cevaben ‘Bir hür ve bir köle’ dedi. Bu cevap ile bütün alimlerin, abidlerin, yöneticilerin ve genelin ona muhalif olduklarını ve kendisine tabi olanların ancak saydığı kişiler olduğunu belirtmiş oldu. Bu da; hakkın yanında en azınlığın bulunduğunun, batılın ise yeryüzünü doldurduğunun en açık delilidir. Helal olsun ona ki; Fudayl bin İyad şöyle diyerek ne kadar da isabetli söylemiştir: “Hakkı kabul edenlerin azlığından ötürü üzülme. Helak olanların çokluğuna bakıp da batıla aldanma.” Ve bundan daha da güzeli ise Allahu Teala’nın şu sözüdür: “Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular.” [Sebe, 20]. Buhari ve Müslim’in sahihlerinde rivayet ettikleri her bin kişiden 999’nun cehenneme, birisinin ise cennete gireceğini belirtilen hadisi sahabe duyduğunda ağladıkları vakit, Nebi g şöyle buyurdu: “Hiçbir peygamber yoktur ki ondan önce bir cahiliye dönemi olmamış olsun. Bu sayı cahiliye döneminden olacaktır. Eğer bu sayı cahiliye döneminden tamamlanmaz ise üstü münafıklardan tamamlanacaktır.”1. Eğer insan bu hadiste İslam’ın nasıl başladığını ve o vakit Allah Resulü’ne g tabi olanları düşünürse, sonra da bunları Müslim’in sahihinde rivayet ettiği Allah Resulü’nün g “İslam garip olarak başladı, yine başladığı gibi garip olacak”2 hadisiyle birleştirir ve tabi eğer Allah ona hidayet ederse, iş onun için açıklığa kavuşmuş, firavunsu “bizden önceki nesiller ne olacak”3 ve Kureyşimsi “biz bizden öncekilerden böyle duymadık” 4 bahaneleri ortadan kalkacaktır. 1 2 3 4
Tirmizi, Hadis No:3168; hadis için hasen sahihtir dedi. Müslim, Hadis No:145. Taha Suresi, 51. Sad Suresi, 7. 9
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Ebu’l Abbas ‘İktidau’s Sırati’l Mustakim’ adlı kitabında Allahu Teala’nın “Allah’tan başkasının adına kesilenler” ayeti hakkında şöyle demiştir: Zahirine göre; Allah adından başkasına kesilen kurbanlarda, (kendisi adına kesilenin adı) telaffuz edilse de edilmese de haramdır. Bunun haramlığı bir Hıristiyan’ın et keserken “İsa’nın adıyla” ya da başka birinin adıyla demesinin haramlığından daha açıktır. Bizim, Allah’a yaklaşmak için kestiğimizin, üzerine Allah’ın adını anarak et için kestiğimizden daha üstün olduğu gibi! Allah’a namaz kılıp kurban kesmekle ibadet etmek, işlerin başında O’nun adıyla yardım dilemekten daha üstündür. Allah’tan başkasına ibadet de, ondan başkasından yardım dilemekten daha büyük küfürdür. Allah’tan başkasına yaklaşmak için bir kurban kesse; bunun üzerine Allah’ın adını ansa dahi bu kestiği haramdır. Tıpkı bu ümmetin münafıklarından bir kesimin yaptığı gibi! Her ne kadar bunlar mürted olsalar ve kestikleri hiçbir halukarda mubah değilse de bu kurbanlıkta (kurbanlığının yenmesinin yasak olmasında) iki mani (kesenin mürted olması ve kesilenin Allah’tan başkası için kesilmiş olması engelleri) bir araya gelmektedir. Mekke ve diğer yerlerde cinler için kurban kesilmesi bu babtandır.” (Şeyhin sözü burada bitti.)1 İşte bazı Allah düşmanlarının “o muayyen tekfir etmemiştir” diye atıfta bulundukları kişi! Allah kendisini doğru yola iletesice! Bu ümmetten, Allah’tan başkası için kesenleri nasıl da tekfir ettiğine ve münafık kişinin böyle yaptığında mürted olduğunu açıklamasına bir bak. Bu muayyen tekfirdir. Zira ancak muayyen olarak tekfir edilenin kestiği haram olur. Bahsi geçen kitapta ayrıca şöyle demiştir: “İnsanların, kendilerine gittiği; tağutların büyükleri Lat, Uzza ve Menat idi. Her biri Arapların bir şehrinindi. Lat, Taif ehlinindi. Bahsedildiğine göre aslen o, hacılara buğday (ya da hurma) ezen salih bir adamdı. Öldüğü zaman onun kabrinin başından gitmez oldular (ona ibadet eder oldular). Uzza ise Mekke ehlinindi. Arafat’a yakın bir yerdeydi. Orada bir ağaç vardı orada kurban keserek dua ederlerdi. Menat ise Medine ehlinindi. Sahil bölgesinde örnek alınan, yoluna uyulan biriydi. Kim putlara ibadetlerinde müşriklerin hallerinin nasıl olduğunu, Allah’ın yerdiği şirki ve çeşitlerini öğrenmek isterse, -ki bununla Kur’an’ın tevili kendisine anlaşılır olur-; Allah Resulü’nün g siyretine ve O’nun zamanındaki Arapların hallerine, Ezraki’nin ve alimlerden diğerlerinin Mekke hakkında bahsettikleri bilgilere baksın. 1 İktidau’s Sirate’l Mustakim Li Muhalefeti Ashabi’l Cahim, C.2, S.64-65. 10
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
Müşriklerin silahlarını astıkları bir ağaç vardı. Ona Zatu envat denilirdi. İnsanlardan bazıları dediler ki; “Ey Allah’ın Resulü bize de onların Zatu envatı gibi bir ağaç kılsan. Allah Resulü g şöyle dedi: ‘Allahu ekber! Nefsim elinde olana yemin olsun ki siz İsrailoğulları’nın Musa’ya dediği gibi dediniz: “Bunların birçok ilahları olduğu gibi sen de bize ilah yap.’ (Musa): Siz, gerçekten cahillik yapan bir milletsiniz, dedi.”1 (Sonra Allah Resulü g şöyle buyurdu) ‘Sizler kendinizden öncekilerin yoluna mutlaka uyacaksınız.’ ”2 Allah Resulü g onların sadece yanından ayrılmayıp silahlarını üzerine asacakları bir ağaç edinmede bile kafirlere benzemelerini yadsıyıp kabul etmedi. Ya bundan daha büyük olan şirkin kendisini işleseler ne olurdu? Sonra şöyle dedi: Şam’da da ‘Kef Camii’ gibi bu tür bazı mekanlar mevcuttur. Bu camide bir el büstü bulunmaktadır ve bunun Ali bin Ebi Talib’in h elinin büstü olduğu söylenmektedir. Ancak Allah o putu yok etti. Bu (tür) mekanlar ülkelerde çok sayıda bulunmaktadır. Hicaz’da da böyle yerler bulunmaktadır”. Sonra Allah Resulü’nün g kabirlerin yanında namaz kılmaktan nehyeden hadislerinden uzunca bahsetti. Ve şöyle dedi: “Bunun illeti, şirke götürmesidir. Bunu İmam Şafiî ve diğerleri söylemiş, aynı şekilde Malik ve Ahmed’in ashabından; Ebu Bekir Esrem gibi imamlar da bu illeti sebep olarak ortaya koymuşlardır. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: ‘Dediler ki ilahlarınızı bırakmayın ve sakın Veddi’, Suva’ı, Yegus’u, Yeuk’u ve Nesr’i terketmeyin.’” [Nuh, 23]. İbn-i Abbas ve seleften başkaları bu isimlerin Nuh kavminden salih kimselerin isimleri olduğunu söylediler. Onlar ölünce insanlar onların kabirlerinin başından ayrılmaz oldular. Sonra onların büstlerini yaptılar. Uzun zaman sonra da onlara ibadet ettiler. Buhari bunu Sahih’inde, İbn-i Cerir ve onun gibi tefsir ehli de tefsirlerinde rivayet ettiler. Bu illetin sıhhatini ise; Allah Resulü’nün g peygamberlerin kabirlerini mescid edinenlere lanet etmesi açıklıyor. Malumdur ki; enbiyaların kabirlerinin toprağı necis olmaz. Allah Resulü g kendisi için (dua ederek) şöyle dedi “Allah’ım kabrimi ibadet edilen bir put kılma.”3 1 A’raf Suresi, 138. 2 Tirmizi, Hadis No:2180 Sahih hadistir. 3 Bu hadisi İmam Malik Muvatta’da 570 numaralı hadis olarak Ata bin Yesar’dan bu lafızla rivayet etmiştir. Ata ise sahabelerden değil, tabiindendir. Böyle olunca da hadisi mürsel olmaktadır. Tabiinin mürselleri zayıftır. Ancak hadis sahih merfu müsned lafızla şöyle 11
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
(Allah Resulü’nün g) Buradaki nehyinin, (şirke) vesile olmasının önünü kesmek için o saatlerde namaz kılınmasın diye güneş doğarken ve batarken namaz kılmayı nehyetmesi türünden bir nehiy olduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar namazı kılan kişi sadece Allah için kılıyor ve sadece Allah’a dua ediyor bile olsa (o vakitte kılmak ya da kabirlerde namaz kılmak) onlara (güneşe-kabirlere) namaz kılıp dua etmeye yöneltmemesi için nehyedilmiştir. Zira bu ikisi de vuku bulmuştur. Öyle ki; insanlardan bazıları güneşe ve daha başka yıldızlara secde etmekte, onlara çeşitli dualar etmektedir. Bu (nehyedilen vakitlerde ve kabirlerde namaz kılmak), şirkin en büyük sebeplerinden olup öncekilerden ve sonrakilerden birçoğu bununla sapmıştır. Ta ki bu, kendilerini İslam’a nispet edenler arasında bile yayıldı. Ebi Maşer Belahi, Sabit Bin Kurre ve onlar gibi; kendilerini bir yandan kitaba (Kur’an) nisbet edip de şirke giren, tağuta ve cipte iman eden bazı meşhurlar müşriklerin bu mezhebi üzerine kitap bile tasnif ettiler. Allahu Teala’nın şu kavlinde buyurduğu gibi: “Kendilerine kitaptan pay verilenleri görmedin mi? Onlar cipte ve tağuta iman ediyorlar.” Şeyhin sözü bitti.1 Allah sana rahmet etsin, Allah’ın kalbini kaydırdığı kişilerin, kendisine “muayyen tekfir etmemeyi” nisbet ettikleri bu imama bir bak! Şafiilerin büyük imamlarından biri olan Fahr Razi ve Ebi Maşer gibi yazarlardan meşhurların önde gelenlerinden ve diğerlerinden nasıl bahsettiğine ve onların kafir olup İslam’dan döndüklerinden söz etmesine bir bak! Öyle ki Şeyh, Fahr Razi’yi kelamcılara reddiyesinde zikretti. Kendisinin yukarıda bahsi geçen eseri zikredildiğinde şöyle dedi: “Bu, Müslümanların ittifakı ile açık bir riddettir.” Şeyhin bu sözü gelecek inşallah. Lat, Uzza ve Menat’la ilgili bahsettiklerini ve müşriklerin bu putlarla yaptıklarının Dımeşk ve diğer yerlerde yapılanların aynısı saydığını iyice bir düşün. Aynı şekilde Zatu envat hadisi hakkında söylediklerini de bir düşün ki onun bu sözleri sadece bir ağaç edinmede (müşriklere) benzemelerinden ötürüdür. Eğer bundan daha felaketi; şirkin bizzat kendisi olursa (işlenirse) nasıl olur? Bu sözden sonra kalbinde hastalık olanın, bu imamın sözüyle ilgili diyeceği başka bir şey daha var mıdır? Onların, hastalıklarına bahane ettikleri sözünü hatırlıyorum: Allah ona rivayet edilmiştir: “Allah’ım kabrimi bir put kılma.” Ahmed bin Hanbel Hadis No:7358 güçlü bir senedle rivayet etmiştir. 1 İktidau’s Sirate’l Mustakim Li Muhalefeti Ashabi’l Cahim, C.2, S.300-302. 12
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
rahmet etsin Şeyh şöyle demişti: “Ben insanların muayyen olarak tekfire, tebdi’e, tefsike ve masiyete nisbet edilmelerinden en çok nehyedenlerdenim. Ancak kendisine risalet hücceti ikame edilip de buna muhalefet eden kimse hariç… Bu kimse bazen kafir, bazen fasık bazen de asidir.” Sözü bitti.1 İşte bu, onun bu meseledeki sözünün niteliğidir. Onun üzerinde durduğumuz; “muayyen tekfir edilmemesi’nden bahsettiği sözü geçmesin ki mutlaka bu sözünü sorunu giderecek yere vardırmıştır. Tekfirde tevakkuf etmesinden kasıt; hüccetin kişiye ulaşmasından önce tekfir edilmemesidir. Ancak kişiye hüccet ulaşmışsa ilgili meselede o kişi hakkında tekfirini, tefsiğini veya da masiyetini; neyi gerektiriyorsa o hüküm verilir. Allah ondan razı olsun, onun sözü zahir olmayan meselelerdedir. Kendisine, bazı imamlarının İslam’dan döndükleri çokça zikredilince kelamcılara yazdığı reddiyede şöyle demiştir: “Bu, açık olmayan (hafi) meselelerde gündeme geldiği zaman böyledir. Zira şöyle denir: ‘Kişi bu meselede hatalıdır, sapmıştır. Kendisine, (o şeyi) terkeden kişinin tekfir edilmesini gerektiren hüccet ikame edilmemiştir.’ Ancak yukarıda bahsettiğimiz durum (bidat ehlinden bazıları için açık olmayan (hafi) meselelerde değil) bilakis gerek avam (halk) gerek de havas (alim) tüm Müslümanlar tarafından bilinen; Allah Resulü’nün g kendisiyle gönderildiği, muhalif olanları tekfir ettiği; hiçbir ortak koşmadan yalnızca Allah’a kulluk edilmesi, Allah dışında; meleklere, peygamberlere ve daha başka şeylere ibadet edilmesini nehyetmesi gibi açık meselelerde sadır olmaktadır. Bu, İslam’ın en açık şiarıdır. Yine beş vakit namazın farz olması ve değerinin yüceltilmesi, kötülüklerin, faizin, içki ve kumarın haram kılınması da böyledir. Buna rağmen (bu saydığımız bidat fırkalarının birçoğunun liderinin) saydığımız bu konularda nehyedilen şeylerin içine düşerek mürted olduklarını görürsün. Bundan daha ilerisi; içlerinden Ebu Abdullah Er Razi (Fahr Er Razi) gibi bazıları, müşriklerin dinleri üzerine kitap bile yazmıştır.” Dedi ki: “Bu, Müslümanların ittifakı ile açık riddettir.” Sözü burada bitti.2 Bunu ve Allah düşmanlarının zikrettiği şüphenin tafsilatını iyi düşün. “Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah’tan hiç bir şeye malik olamazsın.” [Maide, 41]. Bizim itikad ettiğimiz ve din olarak benimsediğimiz; Allah’tan bizi üzerinde sebat ettirmesini dilediğimiz şey şudur ki: O (İbn-i Teymiyye) ya da ondan 1 Mecmu’l Fetava, C.3, S.229. 2 Mecmu’l Fetava, C.4, S.54-55, Nakdu’l Mantık- İbn-i Teymiyye. 13
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
daha üstün bir kişi bile bu meselede hata etmiş olsa bu mesele (Müslüman kişi, kendisine hüccet ulaştıktan sonra Allah’a şirk koşarsa ya da bir Müslüman, bunu (müşriği) muvahhidlere tercih edip daha çok beğenirse ya da onun hak üzere olduğunu iddia ederse ya da bunun gibi; Allah’ın, Resulü’nün ve ümmetin alimlerinin beyan ettiği; daha başka açık-zahir bir küfür işlerse) bizler böyle bir kimse hakkında kim hata ederse etsin Allah ve Resulü’nden bize geldiği üzere o kişinin tekfir edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Alimlerden bu meselede muhalif olan bir tek kişi bile bilmiyoruz. Bu meselede karşı çıkanların sığındıkları ise ancak Firavun’un “Öyleyse geçmiş asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?”1 ve Kureyş’in “Biz bunu başka bir dinde işitmedik”2 bahaneleridir. Şeyhülislam, Risaletü’s Seniyye’de, hariciler, onların dinden çıkışı ve Allah Resulü’nün onlara karşı savaşmayı emreden hadisini zikrettiğinde şöyle dedi: “Eğer Allah Resulü g ve halifeleri döneminde bile kendilerini İslam’a nispet edip büyük ibadetlerde bulundukları halde bazıları İslam’dan çıkmış ve Allah Resulü g onlara karşı savaşılmasını emretmiş ise İslam’a ya da sünnete mensup olan kişi bu zamanda da farklı sebeplerden dolayı dinden çıkabilir. Bu sebeplerden biri de Allahu Teala’nın, kitabında yerdiği aşırılıktır. Zira şöyle buyurmuştur: “Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin.” [Maide, 77]. Ali bin Ebi Talip, Rafiziler’den aşırıya gidenleri yaktırdı. “Kinde” kapısında onlar için hendek kazılmasını ve oraya atılmalarını emretti. Sahabeler, onların öldürülmeleri hususunda ittifak etmiştir. Ancak İbn-i Abbas’ın görüşüne göre yakılmadan kılıçla öldürülmeliydiler. Ulemadan büyük çoğunluğun görüşü de budur. Bu kıssa alimlerce bilinen bir kıssadır. Aynı şekilde bazı şeyhler, dahası; Ali bin Ebi Talib, dahası Mesih vb. hususlarında da haddi aşmalar söz konusu olmuştur. Her kim bir peygamber veya salih bir adam hakkında aşırı giderse ve onda bir tür uluhiyet kılarsa; -mesela ey efendim filan kişi! Bana yardım et, imdadıma yetiş, beni rızıklandır, beni iyileştir, sen bana yetersin gibi sözler söylerse- bu şirk ve sapıklıktır. Sahibi tevbe ettirilir. Tevbe etmezse öldürülür. Şüphesiz Allah, şirk koşulmadan yalnızca kendisine ibadet edilsin, kendisiyle birlikte başka bir ilah edinilmesin diye resuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Mesih, melekler ve putlar gibi, Allah’la birlikte 1 Taha Suresi, 51. 2 Sad Suresi, 7. 14
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
başka ilahlar edinenler bu ilahların mahlukatı yarattığına ya da yağmur yağdırdığına veya da bitkileri bitirdiklerine inanmıyorlardı. Aksine onlara ya da kabirlerine veya resimlerine ibadet ediyor ve şöyle diyorlardı: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.”1 “Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir.”2 Allahu Teala, Resulü’nü g, kendisinden başkasına ibadet duası da istiğase duası da edilmesini nehyetmesi için göndermiştir. Öyle ki Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “De ki: Allah’tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.” [İsra, 56]. Seleften bir grup dedi ki: “İnsanlar, Mesih’e, Üzeyr’e, meleklere dua ediyorlardı.” Allah ona rahmet etsin; sonra ayetleri zikrederek şöyle dedi: Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah’a ibadet etmek, dinin aslıdır. Öyle ki bu, Allah’ın, kendisiyle resulleri gönderdiği, kitapları indirdiği şeydir. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve tağutlardan sakının” diye bir peygamber gönderdik.”3 Ve şöyle buyuruyor: “Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: “Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin.”4 Allah Resulü g tevhidi yaşıyor ve ümmete öğretiyordu. Hatta bir adam kendisine “Allah ve sen dilersen” dediğinde ona şöyle dedi: “Beni Allah’a ortak mı kıldın?” Bir rivayette ise “Bilakis yalnızca Allah dilerse” buyurmuştur. 5 Aynı şekilde Allah’tan başkasının adıyla yemin etmeyi de nehyetmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kim Allah’tan başkası adına yemin ederse küfretmiştir veya şirk koşmuştur.”6 Sahiheyn’de geçtiği üzere Allah Resulü g ölüm hastalığında şöyle buyurdu: “Allah Yahudi ve Hıristiyanlara lanet etsin. Onlar peygamberlerinin mescitlerini kabir edindiler.”7 Onların yaptıklarından sakındırıyor… 1 2 3 4 5 6 7
Zumer Suresi, 3. Yunus Suresi, 18. Nahl Suresi, 36. Enbiya Suresi, 25 Sahih bir hadistir, Ahmed bin Hanbel, Hadis No:2561 ve başkası rivayet etmiştir. Sahih bir hadistir, Tirmizi, Hadis No:1535 ve başkası rivayet etmiştir. Buhari, Hadis No:1330; Müslim, Hadis No:530. 15
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Ayrıca şöyle buyurdu: “Allah’ım kabrimi ibadet edilen bir put kılma.”1 Yine şöyle buyurdu: “Kabrimi bayram yeri, evlerinizi de kabirler edinmeyin. Nerede olursanız olun bana salat getirin, bana salatınız ulaşır.”2 Bu yüzden bütün İslam imamları, mescitlerin kabirler üzerine bina edilmemesi ve kabirlerde namaz kılınmaması gerektiği üzerinde ittifak etmişlerdir. Bu, putlara ibadetin en büyük sebeplerinden birinin kabirlerin yüceltilmesi olması dolayısıyladır. Bunun için alimler ittifak ettiler ki; her kim Nebi’ye g kabrinde selam verirse, onun odasına dokunmaz ve onu öpmez. Çünkü bu Allah’ın evinin rükünlerine yapılır ve mahlukun evi yaratanın evine benzetilmemelidir. Tüm bunlar, dinin aslı ve başı olan, Allah’ın ancak kendisiyle amelleri kabul edip sahibini bağışladığı, terk edeni ise bağışlamadığı tevhidin tahkiki (gerçekleştirilip uygulanması) içindir. Öyle ki Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, ondan başkasını dilediğine bağışlar.” [Nisa, 48] Bu nedenle tevhid kelimesi, sözlerin en faziletlisi ve en yücesidir. Kur’an’daki en büyük ayet de Ayet el-Kursi’dir: “Allah’tan başka hak ilah yoktur. O hayy ve kayyumdur.” [Bakara, 255]. Allah Resulü g şöyle buyurmuştur: “Kimin son sözü la ilahe illallah olursa cennete girer.”3 İlah, kalplerin, kendisine ibadet ve ondan yardım dileme, umma, korkma ve yüceltme adına ilahlaştırdığı (bağlandığı) şeydir.” Şeyhin sözü burada bitti. r.4 Sözün başını ve sonunu iyi düşün. Onun, bir peygambere veya “Ey seyyidim falan kişi! Bana yardım et” gibi sözlerle bir veliye dua eden hakkındaki sözünü iyi düşün. Böyle yapan bir kişi tevbeye çağrılır, eğer tevbe etmezse de öldürülür. Bu, muayyen (tekfir)den başkasında olur mu? Allah yardım edendir. Lat, Uzza ve Menat hakkındaki sözünü ve ondan sonra zikretmiş olduğu sözü iyi düşünürsen, mesele inşallah senin için de açığa çıkmış olacaktır. İbn-i Kayyım5 r tevbe kısmında derecelerin şerhinde şöyle der: “Şirk ise iki 1 2 3 4 5
Ahmed bin Hanbel, Hadis No:7358; Muvatta, Hadis No:570. Hasen bir hadistir, Ahmed bin Hanbel, Hadis No:8804 ve başkası rivayet etmiştir. Sahih bir hadistir. Ebu Davud, Hadis No:3116 ve başkası rivayet etmiştir. Mecmu’l Fetava, C.3, S.383-400. Bu büyük alim, Ebu Abdullah Şemsuddin Muhammed bin Ebi Bekr bin Eyyüp ez-Zurei ed16
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
çeşittir. Büyük şirk ve küçük şirk. Allah, büyük şirki tevbesiz asla affetmez. Bu şirk; Allah’a denkler tutup onları Allah’ı sever gibi sevmektir. Dahası onların çoğu, ilahlarını Allah’tan daha fazla severler. İbadet ettikleri şeyhlerine kusur bulanlara, alemlerin Rabbine kusur izafe edenlere kızdıklarından daha çok kızarlar. Biz ve bizden başkaları onların bunu yaptığına açıkça şahit olmuşuzdur. Onların, mabudlarının zikrini, ağızlarına doladıklarını; kalkarken, otururken, zorluk anında, ürktüğünde sürekli mabudlarını zikrettiklerini görürsün. O, bunu yadsımaz. Ve bunun, Allah’a hacet kapısı (hacetini açma kapısı), Allah katında şefaatçisi olduğunu iddia eder. İşte bütün puta tapanlar da böyle idi. İşte bu, ilahları farklı da olsa müşriklerin kalplerinin kabul edip benimsediği, birbirlerinden miras olarak aldıkları şeydir. Onların ilahları taştandı, diğerleri ise insandan ilahlar edindiler. Allahu Teala bunların seleflerinden bahsederek şöyle buyurmaktadır: “O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” [Zümer, 3] Bu, Allah’tan başkasını veli edinip de bu velinin kendisini Allah’a yaklaştıracağını iddia edenin halidir. Bundan kaçıp kurtulan ne kadar izzetlidir! Dahası bunu inkar edene (buna karşı çıkana) düşmanlık yapmayan kişi ne izzetlidir! Bu ve bunların seleflerinin kalplerini kaplayan şey; o ilahlarının Allah katında kendileri için şefaatçi olmalarıdır. İşte bu şirkin ta kendisidir. Zira Allah kitabında bunu reddedip asılsız çıkarmış ve şefaatin tamamının Allah’ın olduğunu haber vermiştir.1 Sonra Şeyh (İbn-i Kayyım) bu büyük şirkin tayini hususunda uzun bir bölüm sunmuştur. Ancak onun şu sözünü iyice düşün: “Bundan uzak duran ne kadar izzetlidir. Dahası bunu inkar edene düşmanlık yapmayan ne kadar izzetlidir.” Bu şekilde inkarcıların ortaya attığı şüphenin ve şeyhin ikinci bölümdeki sözünün buna (ortaya attıkları şüphenin lehine) delil teşkil ettiği iddialarının batıllığını anlarsın. İnşallah bu konuda açıklama gelecek. Bu bölümün sonunda (büyük şirkten bahsettiği ilk bölümü kasdediyorum) Dımeşki’dir. İbn-i Kayyım el-Cevziyye olarak veya sadece İbn-i Kayyım olarak tanınır. 691 H. senesine doğmuştur. 751 H. senesinde vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun. 1 Medaricu’s Salikin, C.1, S.348-349. 17
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Sebe Suresi’ndeki “De ki: “ Allah’ın dışında (ilah diye) öne sürdüklerinizi çağırın” ayetinden “Ancak kime izin veririlirse”1 ayetine kadar zikrederek bu ayet hakkında konuştu sonra da şöyle dedi: “Kur’an bunun misalleri ile doludur. Fakat insanların çoğu, vakıanın bunun kapsamına girdiğinin şuurunda değildir. Bunun, sadece gelip geçmiş bir kavimle ilgili olduğunu ve arkalarından hiçbir varisçinin gelmediğini sanmaktadırlar. İşte kalp ve Kur’an’ı anlamanın arasına giren de budur (bu anlayışsızlıktır). Tıpkı Ömer bin Hattab’ın h dediği gibi: “İslam’da cahiliyeyi bilmeyen kimseler yetiştiğinde İslam’ın ipi ilik ilik çözülür.” Çünkü eğer kişi şirki, Kur’an’ın ayıpladığı ve kınadığını bilmezse ona (o şirke) düşer ve onu onaylar. Bunun, cahiliye ehlinin üzerine olduğu şey olduğunu da bilmez. Böylece İslam’ın düğümleri çözülür. Maruf münker, münker de maruf olur. Bidat sünnet, sünnet de bidat sayılır. Kişi, sırf imanından, tevhidi Allah’a has kılmasından ötürü tekfir edilir. Yalnızca Allah Resulü’ne g tabi olup heva ve bidatları terk etmesiyle bidat ehli kabul edilir. Basiret ve canlı bir kalp sahibi herkes bunu apaçık görebilir. Allah yardım edendir.2
1 Sebe Suresi, 22-23. 2 Medaricu’s Salikin, C.1, S.351-352. 18
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
BÖLÜM Küçük şirk ise şu gibi şeylerdir: Az miktarda riya, Allah’tan başkası adına yemin etmek, bu, Allah’tan ve sendendir”, “Ben, Allah ve senin için”, “benim için sadece Allah ve sen varsın”, ben Allah’a ve sana tevekkül ettim”, “eğer sen olmasaydın böyle böyle olmazdı” gibi sözler söylemek. Söyleyen kişinin haline ve kastına göre bu, büyük şirk de olabilir. Şeyh (İbn-i Kayyım) Allah ona rahmet etsin, büyük ve küçük şirki zikrettikten sonra şöyle dedi: Bu şirkin çeşitlerinden biri de müridin şeyhine secde etmesidir. Bir türü de şeyhinden tevbe almasıdır ki bu büyük bir şirktir. Yine onun çeşitleri arasında şunlar yer almaktadır: Allah’tan başkası adına adakta bulunmak, Allah’tan başkasına tevekkül etmek, Allah’tan başkası için amel etmek, Allah’tan başkasına inabet etmek (Allah’tan başkasına dönüp tevbe etmek), O’ndan başkasına boyun eğmek, O’ndan başkası karşısında zelil olmak ya da O’ndan başkasından rızık istemek ya da Allah’ın nimetlerini O’ndan başkasına izafe etmek. Yine bu şirkin türleri arasında, ölüden ihtiyaçlarını talep etmek, onlardan yardım dilemek, onlara teveccüh etmek de yer alır. İşte bunlar dünyadaki şirkin aslıdır. Şüphesiz ölünün ameli kesilmiştir. O, bırak kendisinden yardım isteyip Allah katında kendisine şefaatçi olmasını ve isteyene bir fayda verebilmeyi, kendisine dahi bir fayda ya da zarar vermeye malik değildir. Onun, şefaatçi olmasını istemesi de şefaat eden ve şefaat edilen hakkındaki cehaletinden kaynaklanmaktadır. Zira Allah’ın izni olmadan hiçkimse O’nun katında şefaatçi olamaz. Allah, kendisi dışında birinden istenmesini kendi izni olmaksızın sebep (vesile) kılmamıştır. Şefaat izni vermesinin sebebi (vesilesi) de (kişinin sahip olduğu) tevhidin kemalidir. Bu müşrik, izni engelleyen bir sebeple (vesileyle) gelmiştir. Aksine Allah Resulü’nün g bizlere Müslümanların kabirlerini ziyaret ettiğimizde onlara rahmet dilememizi, onlar için bağışlanma ve afiyet dilememizi tavsiye ettiği üzere ölünün kendisi duaya muhtaçtır. Müşrikler ise bunun tam aksini yapmış, ölülerin kabirlerini ibadet maksadıyla ziyaret etmişler, bu kabirleri tapılan birer 19
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
put kılmışlardır. Bunlar, hak mabuda şirk koşma ile O’nun dinini değiştirmeyi, tevhid ehline düşmanlığı ve ölülerden yardım isteme yoluyla (Allah’a) noksanlık nispet etmeyi bir arada topladılar. Onlar yaratıcıya, şirk (koşarak), mü’min evliyalarını da, yerip kendilerine düşmanlık ederek noksanlık nispet ettiler. Allah’a şirk koşanlar Allah’a son derece noksanlık nispet ettiler. Bu şekilde yaptıklarında da onların kendilerinden razı olduklarını ve kendilerine bunu, onların emrettiğini sandılar. Bunlar her zaman ve mekanda resullerin düşmanlarıdırlar. Onlara icabet edenler de ne çoktur! Allah’ın dostu İbrahim n şöyle dediğinde ne de güzel söylemiştir: “Beni ve çocuklarımı putlara kulluk etmekten uzak tut. Rabbim, gerçekten onlar insanlardan birçoğunu şaşırtıp-saptırdı.” [İbrahim, 36]. Bu büyük şirkin şerrinden, ancak tevhidi Allah’a halis kılan ve müşriklere Allah için düşmanlık yapıp, onlardan nefret ederek Allah’a yaklaşan kurtulmuştur.” Şeyhin (İbn-i Kayyım) sözü burada bitti.1 Burada söylenmek istenen şudur: Bazı inkarcılar, Şeyhin, bu sözlerinin küçük şirk hakkında olduğunu iddia etmişlerdir. Bu şüphelerinin sebebi de şeyhin bunu, başında küçük şirkten bahsettiği ikinci bölümde zikretmesidir. Allah sana rahmet etsin. Sen birinci ve ikinci bölümdeki sözlerin baştan sona kadar açık olduğunu, çok çeşitli sebeplerden ötürü de hiç tevil gibi bir ihtimalin söz konusu olmadığını görürsün. Örneğin bu sebeplerden biri: Ölülere dua etmek, Allah katında kendilerine şefaat etsinler diye onlara adakta bulunmak, Allah’ın peygamberini nehyetmesi için gönderdiği, ondan tevbe etmeyeni tekfir edip, kendisine düşmanlık ederek savaştığı büyük şirktir. Bunu açıkça ortaya koyan da onun az önceki şu son sözüdür: “Bu büyük şirkin şerrinden ancak…. kurtulur.” Bu açıklamadan sonra başka beyana hacet var mıdır? Bundan ötesi ancak inat; dahası inkardır! Fakat –Allah seni doğru yola iletsin- Şeyhin şu sözünü iyice bir düşün; “Bu büyük şirkin şerrinden ancak müşriklere düşmanlık eden… kurtulur.” İyi düşün; İslam, ancak büyük şirk ehline düşmanlık yaparak sahih olur. Eğer onlara düşmanlık etmezse, onlar gibi yapmasa da o da onlardandır. El İkna’da Şeyh Takıyyuddin İbn-i Teymiyye’nin şöyle dediği zikredilmektedir: “Kim Ali bin Ebi Talib’e dua ederse o kafirdir, kim de onun (dua eden kişinin) küfründen şüphe ederse o da kafirdir.” 1 Medaricu’s Salikin, C.1, S.352-354. 20
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
Eğer ona olan düşmanlığı ve kini ile birlikte küfründen şüphe edenin hali böyle ise; onun (Ali bin Ebi Talib’e dua edenin) Müslüman olduğuna inanıp ona düşmanlık etmeyenin hali nasıldır? Peki, onu sevenin, onun ve yolunun uğrunda tartışanın, “ancak böyle yaparsak ticarete güç yetirebilir, rızık talep edebiliriz” diyenin hali nasıldır? Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız.” [Kasas, 57]. Eğer Allahu Teâla’nın, ehli ve çocukları için korkup tevhid ile amel etme ve müşriklere düşmanlık hususunda peygamberlere mazeret gösterenler hakkındaki kavli böyle ise bu konuda ticaretinin mazeretini öne süren hususunda nasıl olur? Ancak durum tıpkı yukarıda Ömer’in h sözünde geçtiği gibidir: “İslam’da cahiliyyeyi bilmeyenler yetiştiğinde…” Bu nedenle Kur’an’ın manasını bilmediler. Bu kimse ise, “Dediler ki: “Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız” [Kasas, 57] diyenlerden daha şerli ve fasittir. Bununla birlikte onların ortaya koydukları sözler nifaklarındandır. Onlar hakikatinde, tevhid ehlinin, saptıran sapıklar olduklarına, putlara tapanların ise hak ve doğru yol ehli olduklarına inanmaktadırlar. Tıpkı onların imamlarının bu elinizdeki yazıdan önce gelen risalede geçtiği üzere kendi eliyle yazarak “Sizinle benim aramda bu bölgelerin halkları var. Onlar insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı insanlardır ve şöylelerdir, böylelerdir” dediği gibi. Bir yandan onlara muhakeme olmak isteyip de onları, insanların içinden çıkarılmış en hayırlı ümmet olarak nitelendirirken bir yandan da şirkle vasfedip hacet gereği onlara karışılabileceğini söylemesi nasıldır? (Nasıl bir çelişkidir?) Söz söyleyenlerin en doğru söyleyeninin şu sözü ne kadar da güzeldir: “‘Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış’ göğe andolsun; siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz. Ondan çevrilen çevrilir.” [Zariyat, 7-9]. “Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.” [Kaf, 5]. Kendisine bir bakıp da Allah Resulü’nün g, Allah katından; -yakın ya da uzak olsunlar- Allah’a ortak koşanlara düşmanlık etmeyi, onları tekfir etmeyi ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşmayı getirdiğini tefekkür eden ve İslam iddiasında bulunmasına rağmen şirk 21
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
koşan kişi hakkında nasıl hükmettiğini öğrenene Allah rahmet etsin. Yine aynı şekilde Ali bin Ebi Talib h gibi hulefa-i raşidinin ve diğerlerinin onlar hakkında nasıl hükmettiğini bilene de Allah rahmet etsin. Öyle ki Ali bin Ebi Talip onları, -İslam’a girmeyen diğer puta tapanlar yakılarak öldürülmemekle birlikte- ateşte yakmıştır. Hakka Muvaffak kılan Allah’tır. Ebu’l Abbas Ahmed bin Teymiyye, bazı imamlarının halleri zikredildiğinde kelamcılara yazdığı reddiyede şöyle dedi: “Alemdeki bütün şirkler onlar gibilerin görüşlerinden oldu. Öyle ki onlar şirki emreder ve onu yaparlar, şirki işlemeyenleri ise ondan nehyetmez, bilakis onları, şunları ikrar ederler. Eğer muvahhidler bir konuda bir şeyi tercih ederlerse, müşrikler onların tercih ettiklerinden başka bir şeyi tercih ederler. Ya da her iki görüşten de tamamen yüz çevirirler. Bunu iyice düşün, çünkü bu gerçekten çok faydalıdır. Bunun için, onların önceki ve sonraki liderleri şirki emretmektedirler. Aynı şekilde olanlar İslam milletinde şirkten nehyetmiyor, tevhidi vacip kılmıyorlardı. Bilakis şirke ruhsat veriyor, onu emrediyor ve tevhidi vacip kılmıyorlardı. Dahası ben onların kitapları arasında şirkin aslı olan meleklere ve farklı nefislere –peygamberlerin ve daha başkalarının nefislerine- ibadeti gördüm. Eğer onlar tevhid iddiasında bulunurlarsa, onların tevhidleri sadece sözden ibarettir, ibadet ve amelden değil. Resullerin getirmiş olduğu tevhid, kesinlikle dini ihlasla Allah’a has kılmayı, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamayı gerektirir. Onlar ise bunu bilmiyorlar. Eğer onlar kavl ve sözle muvahhid idiyseler onların amelsiz tevhidi vardı demektir. Bu da kurtuluş ve mutluluk için yeterli değildir. Aksine yalnızca Allah’a ibadet edilmesi ve O’nun dışındakilere yönelinmeksizin yalnızca O’nun ilah edinilmesi gerekir. La ilahe illallah’ın manası işte budur.” Şeyhin sözü bitti.1 Allah sana rahmet etsin; bu sözü iyi düşün. Çünkü Şeyhin dediği gibi bu, çok faydalı bir sözdür. Bundaki en büyük faydalardan biri de, bu dini ikrar edip bu dinin hak, şirkin de batıl olduğunu onaylayıp kendisinden isteneni diliyle söyleyen ancak ondan nefret ettiği ya da sevmediği (aramızdaki münafıkların hali gibi), ya da (ticaret vs. gibi) dünyayı tercih ettiği için bu dini benimsemeyenlerin halini ortaya koymasıdır. Öyle ki bunlar önce İslam’a girerler sonra da çıkarlar. Allahu Teala’nın şu buyruklarında olduğu gibi: “Bunun sebebi şudur: Onlar inandılar, sonra inkar ettiler.” [Münafikun, 3]. 1 Mecmu’l Fetava, C.9, S.34-35. 22
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
“Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır. Bu, onların dünya hayatını sevip ahirete tercih etmelerinden ve Allah’ın kâfirler topluluğunu asla doğru yola iletmeyeceğindendir.” [Nahl, 106-107]. Bunların dilleri ile “şehadet ederiz ki bu Allah’ın ve resulünün dinidir ve şehadet ederiz ki buna muhalif olan batıldır, bu kesinlikle şirktir” demeleri, zayıf basiret sahiplerini aldatmıştır. Bundan daha önemlisi ve daha felaketi şu ki; Hureymila ehli ve onların peşinden gidenler dine açıkça hakaret ediyorlar, hakkın, çoğunluğun üzerinde olduğu şey olduğunu söylüyorlar. Benimsedikleri dinin güzelliğine de çoğunluğu (çoğunluğun aynı yolda olmasını) delil olarak getiriyorlar. Bu esnada da en büyük ve en korkunç riddet olan şeyleri yapıyor ve söylüyorlar. Eğer “Tevhid haktır, şirk batıldır” derler, ülkelerinde de putlar yapmazlarsa, inkarcı kişi onları savunup tartışarak şöyle der: “Onlar bunun şirk olduğunu, tevhidin hak olduğunu ikrar ediyorlar.” Allah’ın dinine dil uzatmaları ve onda (Allah’ın dininde) çarpıklık-eğrilik olduğunu iddia etmeleri, şirki övüp parayla, elle ve dille şirki korumalarının onlara göre bir zararı yoktur. Allah yardım edendir. Ebu’l Abbas, zekatı men edenlerin küfrü hakkındaki sözünde şöyle demiştir: “Sahabe şöyle demedi “Sen vucubiyetini ikrar ediyor musun, yoksa inkar mı ediyorsun?” Sahabelerin de halifelerin de böyle bir şey yaptığına dair bir şey bilinmemiştir. Bilakis Ebu Bekir Sıddık, Ömer’e k şöyle demiştir: “Allah’a yemin ederim ki, bunlar Resulullah’a ödemekte oldukları bir yuları (yani az olsa bile meydana gelen zekat hakkını) –ya da bir keçi yavrusunubenden men ederlerse, onun men’ edilmesi üzerine ben muhakkak onlarla harb ederim!”1 Savaşı, sadece zekatı men etmelerinden dolayı mubah kıldı, yoksa vucubiyetini inkar etmelerinden dolayı değil. Rivayet edildiğine göre onlardan bazı gruplar zekatın vacipliğini ikrar ediyordu ancak cimrilik ettiler. Bununla beraber halifelerin hepsinin, onlar hakkındaki (onlara nasıl davrandıkları hakkındaki) siyerleri tektir (hep aynıdır). Yani savaşanlarını öldürmüşler, zürriyetlerini köle edinmişler, mallarını da ganimet almışlar, onların ateşte olduklarına şehadet etmişlerdir. Sıddık’ın h en büyük faziletlerinden biri Allah’ın kendisini onlara 1 Buhari, Hadis No:1400; Müslim, Hadis No:20. 23
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
karşı savaşta sabit kılması, diğerlerinin duraksadığı gibi onun da duraksamamasıdır. Kendileriyle münazara etmesinin ardından diğerleri de onun sözüne dönmüşlerdir. Müseyleme’nin nübüvvetini ikrar edenlere karşı savaş hususunda ise aralarında herhangi tartışma olmamıştır.” Şeyhin sözü bitti. Şeyhin r zekatı men ettiklerinde, muayyen tekfir, eğer öldürülürse ateşte olduklarına dair tanıklık, kadınlarının ve çocuklarının esir alınması konularındaki sözünü bir düşün. İşte bu, din düşmanlarının kendisine muayyen tekfir etmediğini nispet ettikleri kişidir. Allah ona rahmet etsin; daha sonra şöyle demiştir: “Bunların küfrü ve riddet ehline dahil edildikleri kitap ve sünnet naslarına dayanılarak sahabilerin ittifakı ile sabittir.” (Sözü burada bitti). Hakka tabi olmayı kast eden için tekfir ve savaş meselesindeki sorunu en iyi şekilde çözecek şey: Sahabenin zekat vermeyenlerle savaşması, onları riddet ehli arasına katması, zürriyetlerini esir alması ve kendilerinden sahih olarak nakledildiğine göre onlara yaptıkları(nın bilinmesi)dır. Bu, İslam’da, Müslüman olduklarını iddia edenlere karşı yapılan ilk savaş, meydana gelmiş; türünün ilk örneği bir olaydır. Yani İslam iddiasında bulunanlara karşı (yapılan ilk savaş). Ve bu sahabe asrından günümüze kadar gelen alimlerin karşılaştıkları en açık vakıadır. İmam Ebu’l Vefa İbn-i Akil şöyle demiştir: “Ne zaman ki cahillere ve avama teklifler zor geldi; şeriatın kurallarından, kendi nefisleri için koydukları gelenekleri yüceltme yoluna saptılar. Ve bu geleneklerle kendilerinden başkasının emri altına girmemek onların kolayına geldi. Onlar bu davranışlarıyla benim nazarımda kafirdirler. Örneğin kabirleri tazim etmeleri, ölülerden ihtiyaçlarını gidermelerini istemeleri, kağıt parçaları üzerine “ey mevlam bana şunu, bunu yap” yazmaları, Lat ve Uzza’ya tapanları örnek almak adına ağaç üzerine yırtık çaputlar atmaları gibi!”1 Burada kasıt (dikkat çekmek istediğimiz) şu sözüdür: “Onlar bu davranışlarıyla benim katımda kâfirdirler.” Aynı şekilde (Ebu’l Vefa) Kitab’ul Funun’da da şöyle demiştir: “ Allah canlıları; özellikle de ademoğlunu yüceltmiştir. Öyle ki ona ikrah altında şirki mübah kılmıştır. Sen nefsini koruyasın diye kendi hürmetinin önüne 1 Bunu ondan İbnu’l Cevzi “Telbisu İblis’te, İbn Kayyım “İgasetu’l Lehfan’da nakletmiştir. Ebu’l Vefa’nın kitabında ise bulamadık. 24
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
senin hürmetini geçiren ve dahası O’nu c olmaması gereken bir şekilde anmanı mübah kılan, şiarlarını yüceltmeni, emir ve yasaklarına saygı göstermeni hak edendir. O ki; sana iftira atana had cezasını vacip kılmakla namusunu yüceltti, malını çaldığı takdirde Müslüman’ın elinin kesilmesi ile malını yüceltti, çektiğin meşakkat nedeni ile seferde namazın yarısını senden kaldırdı, çıkarıp-giyme meşakkati nedeniyle sana şefkatinden ayakları yıkamak yerine mestlere mesh yapmayı meşru kıldı, açlığını bastırmak ve sıhhatini korumak adına sana ölü etini mübah kıldı, hemen uygulanan bir had cezası ya da ertelenmiş bir tehdit ile seni, sana zarar verecek şeylerden caydırdı, senin için harikalar yarattı, sana kitapları indirdi. Tüm bu ikram karşısında seni, nehyettiği şeylere dalmış, emrettiği şeyleri terk etmiş, davetçilerinden yüz çevirmiş şekilde görmesi, sana karşı O’nun düşmanlarına itaat ettiğini görmesi sana yakışır mı? O, O olduğu halde seni yüceltirken sen sen olduğun halde onun emrini ihmal ediyorsun! Kullarının seviyelerini senin için koydu. Babana secde etmekten imtina edeni yere indirdi. Hiç sana uzun süre hizmet eden bir hizmetçiyle bir namazı terkten ötürü (terk etti diye) kavga ettin mi? Bir farzı çiğnediği ya da nehyedilen bir şeyi işlediği için onu evinden kovdun mu? Eğer bir kulun mevlasına itirafı gibi itirafta bulunamazsan da, en azından Allah’ın c sana yaptığına eşit ve yeteri kadarı olsun. Kişi Hakk’ın c huzurunda iken, gökteki melekler de O’na secde etmişken şeytanın insanla oynaması ne de çirkindir. O kadar ki insanın hali bir taştaki resme ya da bir ağaca ya da güneşe ya da aya veya da böğüren bir öküze veya öten bir kuşa secde etmesine varmıştır. Nimetlerin yok olup hallerin değişmesi, ziyadeden sonra noksan ne de kötüdür! Tüm canlılara üstün kılınmış bu onurlu canlıya (insana) ancak teklif yurdunda (dünyada) Allah’a kul olarak ya da karşılıkların verilmesi ve onurlandırılma yurdunda da (ahirette de) Allah’a yakın olmak yaraşır. Bunun dışındaki bir halde ise, kişi kendisini olmaması gereken bir yere koymuş demektir.” (Sözü bitti). Bundan kasıt: Yazar, insanın hallerinden en çirkin ve kötüsünü Allah’a ortak koşması kılmıştır. Bunu da güneşe ya da aya ya da kabirlerin üzerinde bulunan suretler gibi suretlere secde edilmesi gibi çeşitli şekillerde örneklendirmiştir. Secde bazen alın yere konularak bazen yere varmadan 25
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
eğilerek olabilir. Tıpkı şu ayetin tefsirinde olduğu gibi “Kapıdan secde ederek girin.” Öyle ki İbn-i Abbas (bu ayetin tefsiri hakkında) şöyle demiştir: “Eğilerek.” İbn-i Kayyım kabirlerin taziminin reddedilmesinden bahsederken şöyle demiştir: “Bu müşriklerin işi öyle bir noktaya varmıştır ki içlerinden aşırıya giden bazıları “Menasiku’l Meşahid” adlı bir kitap tasnif etmiştir. Bunun, İslam dininden ayrılıp da putlara tapanların dinine girmek olduğu gizli değildir…”1 İşte İbn-i Kayyım’ın zikrettiği budur. Musanniflerden İbnu’l Müfid denen adam hakkında bizzat ne dediğini gördün. O zaman nasıl muayyen tekfiri inkar ediyor oluyor? Tekfir meselesinde imamların etbaının sözlerine gelince; çok olan bu sözlerden azını zikredeceğiz: Bu meselede Hanefilerin sözleri en katısıdır. Hatta onlar “Mushafçık” ya da “camicik” diyen ya da abdestsiz namaz kılanı vs. bile muayyen tekfir ediyorlar. Nehr’ul Faik’te2 şöyle demiştir: “Şeyh Kasım’ın Dureru’l Bahr şerhinde şöyle dediği bilinmektedir: Avvamdan birçoğunun düştüğü (hatalardan biri olan); salih birinin kabrine gelerek “Ey efendim filan! Kaybolanımı bana döndür” ya da “hastama afiyet ver”, sana şu kadar altın, gümüş, mum veya da yağ” diyerek adadığı adaklar icma ile batıldır. Bu, birçok yönden böyledir”…. “bunlardan biri de ölünün bir işte tasarrufta bulunabileceğini zannetmektir ki buna inanmak küfürdür” sonra “İnsanlar bununla imtihan oldular. Özellikle de Şeyh Ahmed El Bedevi’nin mevlidinde…” (Sözü burada bitti). “Bu bir küfürdür” açıklamasına ve “avamdan çoğunun düştüğü” sözüne bak! İlim ehli, ortadan kaldırmaya güç yetiremedikleri bir şeyle imtihan oldular. Kurtubi r Müzik dinlemenin veya suretlerini zikrederken şöyle dedi: “Bu icma ile haramdır.” Şeyh İbn-i Teymiyye’nin bu mesele hakkındaki fetvasını gördüm. Ümmetin üzerinde birleştiği şey bunu helal sayanın kafir olduğudur. İcma ile bunun haram olduğu bildiğinde de onu helal sayanın tekfir edilmesi gerekir.”3 1 İbn-i Kayyım, İgasetu’l Lehfan min Masaidi’ş Şeytan, C.1, S.197. 2 En Nehru’l Faik Şerhu Kenzi’d Dakaik. Müellif: Allame Seraceddin Ömer bin İbrahim bin Necim El Hanefi, 1005 H. vefat etti. 3 İmam Kurtubi’nin bu sözünü Muhammed bin Şehab El Bezzaz El Kurderi “El Fetava El Bezaziyye” diye bilinen “El Camiu’l Veciz fi mezhebi’l İmam’il A’zam Ebi Hanife En Nu’man” 26
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
Kurtubi’nin ve müzik dinlemeyi ve raksı helal kılanın küfrü hakkında kendisinden nakil yapılan Şeyh’in (İbn Teymiyye) sözünü gördün. Hâlbuki bu bahsedilen konu yani müzik dinleme konusu bizim bahsettiğimiz konulardan icmaa ile çok daha düşük bir konudur. Ebu’l Abbas İbn Teymiyye r şöyle demiştir: “İbn’ul Husayri bana zamanının Hanefi imamı olan babası Şeyh Husayri’den şöyle dediğini haber verdi: ‘Buhari fakihleri İbn-i Sina hakkında zeki bir kâfirdir, diyorlardı’.”1 İşte zamanının Hanefi imamı; Buhari fukahasının toptan, İbn-i Sina’nın2 küfründen bahsettiğini söylüyor. Bu, İslam izhar eden, belirli, muayyen bir kişi. Malikilerin bu meseledeki sözleri ise sınırlanamayacak kadar çoktur. Zira onların fukahasının, çok insanın idrak bile edemediği bir sözden dolayı bir adamın öldürülmesi yönünde süratle fetva verip hükmettikleri meşhurdur. Kadı İyad, Şifa kitabının sonunda bu meselenin bir tarafından bahsetmiştir. Zikrettikleri arasında Allah’tan başkasının adıyla (adıyla yemin ettiği şeyi yücelterek) yemin edenin kâfir olduğu geçer. Tüm bunlar bizim bahsettiğimiz konulardan daha düşüktür ve bununla onun arasında alaka bile yoktur.3 Şafiilerin bu meseledeki sözüne gelince; Ravda’nın yazarı r şöyle demiştir: “Müslüman kişi, Nebi g için kurban keserse kafir olur. Ve şöyle demiştir: “Her kim İbn-i Arabi’nin taifesinin küfründen şüphe ederse o da kafirdir.” Tüm bunlar bizim bahsettiğimiz konulardan daha düşüktür. İbn-i Hacer 40 hadisi4 şerh ederken, İbn-i Abbas’tan gelen ‘Eğer istersen Allah’tan iste’ hadisi hakkında şöyle demiştir: “Manası şudur ki, kim Allah’tan başkasına dua ederse o kafirdir.” Yine bu çeşit ile alakalı olarak ayrı bir kitap telif ederek adını ‘El İlamu bi Kavatii’l İslam’ koymuştur. Bu kitapta küfür olan birçok çeşit söz ve ameli, tüm bu söz ve amellerin kişiyi dinden çıkaran ve sahibinin muayyen tekfirini gerektiren şeyler olduğunu zikretti. kitabında nakletmiştir. Bunu Kurtubi’nin kitabında bulamadık. 1 İbn-i Teymiyye, Mecmu’l Fetava, C.9, S.40; Nakdu’l Mantık isimli eseri. 2 Kendisi, Ebu Ali El Huseyin bin Abdullah bin El Hasan bin Sina’dır. Buhari’de 370 H. yılında doğmuş, 427 Hicri yılında Hemezan’da (Şimdiki İran) ölmüştür. (Allah ona müstehakını versin). Kendisi bâtınî karamitalardan zındık bir doktor ve filozoftur. Reddetmeyi izhar edip içinde inkarcılığı gizliyordu. Büyük alimlerden birçoğu kendisini açıkça tekfir etmiştir. 3 Kadı İyad’ın “Eş-Şifa bita’rif hukuki’l Mustafa eseri. 4 Hafız Şihabeddin Ahmed bin Hacer El Askalani’nin El Erbaune’n Neveviyye şerhi kitabını kasdediyor. 27
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Bu meselede söz şöyle dendiğinde tamam olur: Burada söz iki mesele üzerinedir: Birincisi: Şöyle denmesidir; bu, avamdan birçoğunun salih kimselerin kabirlerinin başında, başlarına gelen zararı kaldırsın diye onlara dua edip bu uğurda adak adayarak birçok canlı, ölü ve cinle yaptıklarıdır. Peki bu, Nuh kavminin ve onlardan sonra gelenlerin ve nihayetinde resullerin sonuncusunun kavmi olan Kureyş’in ve diğerlerinin yaptığı; Allah’ın, kendisini reddetmek, onu yapanları tekfir etmek ve tüm din Allah’ın oluncaya kadar kendilerine karşı savaşı emretmek için peygamberler gönderip kitaplar indirdiği büyük şirk midir yoksa küçük şirktir de geçmişlerin şirki başka mıydı? Bil ki, bu meselede söz, Allah’ın kendisine kolaylaştırdığına kolaydır. Bu da bugünkü müşriklerin âlimlerinin bile -konu hakkındaki çelişki ve çarpıklıklarıyla Müseylemetul Kezzab ve arkadaşları İbn-i İsmail ve İbn-i Halit gibilerinden vuku bulanlar hariç- bunun büyük şirk olduğunu ikrar etmeleri ve inkar etmemeleri sebebiyledir. Onlardan çoğu, bunun büyük şirk olduğunu ikrar etmektedir ancak (şirk) ehline davet ulaşmadığı mazeretini ortaya atmaktadırlar. Bazen de şöyle diyorlar: “Nebi g zamanındakilerden başka kimse tekfir edilmez.” Bazense şöyle diyorlar: “Bu küçük şirktir.” Bu sözlerini de daha önce bahsi geçtiği üzere İbn-i Kayyım’ın Medaricu’s Salikin adlı eserindeki sözüne nisbet ediyorlar. Bazen de bundan hiç bahsetmiyor aksine genel olarak (şirk) ehlini ve yollarını yücelterek onların insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet olduklarını ve anlaşmazlık anlarında onlara başvurulması gerektiğini ve bunun dışında daha başka çelişkili sözler söylüyorlar. Bunların cevabı kitap, sünnet ve icma da çokça mevcuttur. Onlara en açık cevap ise kendilerinin ve çeşitli topraklardan daha başka alimlerin bunun büyük şirk olduğunu çok kere ikrar etmeleridir. Onların çoğu bu şirke düştüğü ve tevhid ehline karşı mücadele ettiği halde bu meselenin açıklığından ve netliğinden dolayı ikrarından bir kaçış yolu bulamamışlardır. İkinci Mesele: Bunun büyük şirk olduğunun ikrar edilmesiyle birlikte, “bununla (bu şirki işlemekte olanlardan) ancak İslam’ı tamamen inkar eden, Resulü ve Kur’an’ı yalanlayan, Yahudilere ya da Hıristiyanlara ya da başkalarına tabi olan kişi tekfir edilir” (sözü). Şu vakitlerde şirk ve inat ehli bu hususta tartışmaktadır. Birinci meselede (bunların şirk olup olmamasında) 28
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
ise Allah’a hamdolsun ki müşrik alimlerin ikrarı nedeniyle tartışma çok azdır. Bil ki; bu meselenin güzel bir şekilde tasavvur edilmesi, -iki sebepten dolayı- (bu iddialarını) özel bir delile gerek olmaksızın geçersiz kılınması için yeterlidir: Birincisi: Onların sözü şunu gerektirir: Allah’a şirk koşmanın ve putlara ibadet etmenin tekfirde bir tesiri yoktur. Çünkü (onların görüşü gereği) bir insan bir dinden başka bir dine intikal eder, peygamberleri ve Kur’an’ı yalanlarsa putlara tapmasa bile Yahudiler gibi kafir olur. Eğer kişi İslam’a mensup ise ve büyük şirk işlerse “la ilahe illallah” dediği, namaz kıldığı ve şöyle ya da böyle yaptığı için Müslüman’dır ve tekfir edilemez. Şirk koşmasının ve putlara ibadet etmesinin bir tesiri olmaz. Bilakis o, bedendeki bir siyahlık, körlük veya topallık gibidir. Eğer bu şirkin sahibi, Müslüman olduğunu iddia ediyorsa Müslüman’dır. Ama başka bir din iddiası varsa o zaman kâfir olur. Bu büyük bir skandaldır ve bu rezil söze karşılık olarak yeterlidir. İkincisi: İlmin ulaşmasından sonra Resul’e g şirkle ve putlara ibadet ederek isyan etmek, fıtrat, akıl ve zaruri ilim gereği açık bir küfürdür. İnsanların en cahili veya en ahmağı olsa dahi bir kişiye “Allah resulüne isyan eden, putlara ibadeti ve şirki terk etmede O’na itaat etmeyen, bununla birlikte (Resule) tabi olduğunu ve Müslüman olduğunu iddia eden bir kişi hakkında ne dersin, diye sorsan, o, hiçbir delile bakmadan ve de hiçbir alime sormadan hemen zaruri fıtrat gereği şöyle der: ‘O bir kafirdir.’ Bunun dışında bir cevap vermesi ise tasavvur bile edilemez.” Ancak cehaletin galebe çalması, ilmin yokluğu ve bu mesele hakkında konuşan inkarcıların çokluğu nedeniyle Müslümanların avamından hakkı seven bazılarının kafası karıştı. Bunu küçümseme ve tafsilatlı delilleri dikkatlice incele. Umulur ki Allah sabit imanla lütufta bulunur ve seni kendi emriyle hidayete yönelten önderlerden kılar. Bu konudaki sorunu en iyi şekilde ortadan kaldırıp mü’minin yakînini artıracak olan şey ise; peygamberin g, ashabının ve kendilerinden sonra gelen alimlerin, İslam’a mensup kişiler hakkındaki uygulamalarına bakılmasıdır. Örneğin zikredildiği üzere Allah Resulü, Bera’yı bayrakla, babasının karısı ile evlenen adamı öldürüp malını alması için göndermiştir. 29
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Zekatı men ettikleri söylendiğinde Beni Mustalık gazvesine niyet etmesi de bir örnektir. Ebu Bekir ve ashabının, zekatı men edenlere karşı savaşmaları, onların çocuklarını esir, mallarını ganimet olarak almaları ve onları “mürted” olarak isimlendirmeleri de bu misallerdendir. Yine Ömer h döneminde sahabelerin, Kudame bin Ma’zun ve arkadaşlarının Allah’ın “İman edip salih ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik edenleri sever.”1 ayetini bazı havasa içkinin helal olması şeklinde anlamalarından tevbe etmezlerse tekfirleri üzerinde icma etmeleri de buna bir örnektir. Yine sahabelerin Osman h zamanında, kendisine tabi olmadıkları halde, Müseyleme’nin peygamberliği konusundan bahseden, mescit ehlinin tekfiri üzerine icma etmeleri gibi. Hatta sahabe onların tevbelerinin kabulü hususunda da ihtilaf etmiştir. Yine Ali’nin h, kendisi hakkında aşırıya giden ashabını ateşle yakması da misallerdendir. Yine sahabeden geride kalanlarla tabiînin, Muhtar bin Ubey Abid ve ona tabi olanların küfrü üzerine icma etmeleri de bir örnektir. Kaldı ki o, Hüseyin’in ve Ehli Beyt’in kanının hesabını sorduğunu iddia ediyordu! Yine tabiînin ve kendilerinden sonra gelenlerin, ilim ve dini ile meşhur Ca’d Bin Dirhem’in öldürülmesi üzerine icma etmeleri de bu kabildendir. Bunlar gibi; sayısız daha birçok vakıa vardır. Önce gelenlerden ve sonra gelenlerden hiç kimse Ebu Bekir ve diğerleri hakkında “Nasıl da la ilahe illallah dedikleri, namaz kılıp zekât verdikleri halde Hanifeoğulları’nı öldürüyorsun” dememiştir. Yine Kudame ve arkadaşlarının tevbe etmezlerse tekfir edilmeleri hiç kimse için anlaşılmaz bir hal olmamıştır. Örneğin Beni Ubeyd El-Kaddah zamanına bir bakarsak onlar Mağrip, Şam ve Mısır ve daha başka topraklara hakim olmuşlardı. İslam izhar edip, cumayı ve cemaati eda etmelerine, kadılar ve müftüler tayin etmelerine 1 Maide Suresi, 93. 30
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
rağmen, İslam’a muhalif sözler ve fiiller ortaya koyduklarında, ilim ve din ehlinden kimsenin onlarla savaşmak noktasında kafası karışmamış, hiçbiri bu konuda duraksamamıştır. Onlar, İbnu’l Cevzi ve El-Muvaffak zamanında yaşamışlardı ve İbnu’l Cevzi, Mısır onlardan alındığında “En-Nasru ala Mısır” adlı bir kitap tasnif etti. Öncekilerden de sonrakilerden de hiç kimse buna karşı çıkmamıştır. Ya da ‘İslam iddiasında bulunuyorlar’ veya ‘la ilahe illallah diyorlar’ veya da ‘İslam’ın rükünlerinden bir şeyler izhar ediyorlar’ diye herhangi birinin kafası karışmamıştır. Ancak şu zamandaki melunlar, bunun şirk olduğunu ikrar ettikleri halde bunu yapan ya da güzel gören veya şirk ehliyle (dost) olan ya da tevhidi yeren veya bu şirk uğruna tevhid ehline karşı savaşan ya da yine bu uğurda tevhid ehlinden nefret eden kişi hakkında “la ilahe illallah dediği” ya da “İslam’ın beş şartını yerine getirdiği için tekfir edilmez” derler. Bu sözlerine de Peygamber’in g bunu (İslam’ın beş şartını) İslam olarak isimlendirmesini delil getirdiler. Bu, o inkarcı, cahil ve zalimlerden başkasından kesinlikle duyulmamıştır. İlim ehlinden ya da bir kişiden bir harf kaparlarsa onu, çirkin, ahmak sözleri için delil olarak kullanır ve zikrederler. Ancak iş, Yemeni’nin, kasidesinde şöyle dediği gibidir: Bir alime dayandırılmayan sözler, eğer paraya çevrilse beş kuruş etmez Bu tür hakkındaki sözümüzü Buhari’nin sahihinde zikrettiği ‘Zamanın değişip insanların putlara ibadet etmesi’ bölümü ile noktalayacağız. (Buhari) daha sonra sözünü Allah Resulü’ne g dayandırarak: ‘Devs kabilesi kadınlarının kıçları (tekrar) Zu’l-halasa puthânesinin etrafında (tavaf ederek) çalkalanmadıkça, kıyamet kopmaz’ hadisini zikretti. Zülhalasa, Devs kabilesinin ibadet ettiği puttur. Bu yüzden Nebi g Cerir bin Abdullah’a ‘Beni, Zülhalasa’dan rahatlatmaz mısın’ dedi. O da beraberindekilerle bineklere binerek oraya gitti. Orayı yakıp yok etti. Sonra Nebi’ye g gelip haber verdi. Bunun üzerine Allah Resulü g Ahmesliler’in atları ve adamlarını beş kere tebrik etti.” Buhari, hadis kendi şartı üzere değilse genellikle onu tercümede zikreder. Sonra kendi şartı üzere olup da aynı manaya işaret edeni ve tercümenin lafzını getirir. O da imamlardan diğerlerinin tahric ettiği hadisin lafzı olan ‘Zamanın değişip putlara ibadet edilmesi’dir. Allahu Teala en iyisini bilendir. 31
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Şimdi ise Allahu Teala’nın, Allah Resulü’nün g ve ilim ehlinin kalbin ve dilin cihadı, Allah’ın düşmanlarına düşmanlık ve velilerine dostluk etme ile ilgili sözlerinden cümleler zikredelim. Zira din, bu olmaksızın sahih olmaz, insan onsuz dine giremez. Diyoruz ki:
KÂFİR, MÜRTED VE MÜNAFIK ALLAH DÜŞMANLARINA KARŞI DÜŞMANLIĞIN VACİPLİĞİ BÖLÜMÜ Allahu Teala şöyle buyuruyor: “O, size Kitapta: “Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz” diye indirdi.” [Nisa, 140]. Ayrıca şöyle buyuruyor: “Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır.” [Maide, 51]. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Benim ve sizin düşmanlarınızı dost edinmeyin...” Biz, sizlerden ve Allah’ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah’a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.” [Mümtehine, 1-4]. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah’a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun.” [Mücadele, 22]. İmam Hafız İbn Vaddah1 şöyle demiştir: Birden fazlası bana haber verdi ki; Esed bin Musa, Esed bin El-Furat’a şöyle yazdı: “Bil ki kardeşim! Beni sana bu satırları yazmaya iten şey, senin belde ehlinin, Allah’ın sana bahşettiği; insanlara adaletli davranma erdemin, sünneti izhar eden o güzel halin, bidat ehlini kınaman, onlara çokça hatırlatman ve onları yermendir. Allah seninle onları bastırmış ve ehlisünneti seninle kuvvetlendirmiş, onların (bidat ehlinin) kusurlarını ortaya çıkarıp karşı koymanla seni onlara karşı güçlendirmiştir. Allah senin elinle onları zelil etti. Böylece bidatleriyle gizlenir oldular. Bunun sevabı ile müjdelen ey kardeşim. Bunu, namaz, oruç, hac ve cihad gibi salih amellerinin en efdalini say. Zira bu ameller (namaz, oruç, hac ve cihad), Allah’ın kitabını ikame 1 Ebu Abdullah Muhammed bin Vaddah El-Endulisi’nin ‘Bidat ve Ondan Nehiy’ adlı eseri. Vefat yılı: 287 H. 32
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
etmenin ve Resulü’nün sünnetini ihya etmenin yanında nerede kalır? Öyle ki Allah Resulü g şöyle buyurmuştur: “Kim benim sünnetimden bir şeyi ihya ederse, ben onunla cennette böyle olacağım.”-iki parmağını birleştirdi-1. Yine şöyle buyurdu g: “Hangi davetçi, hidâyete çağrıda bulunur ve kendisine uyulursa, kendisine uyanların ecirleri gibisi ona verilecek ve bu, ona uyanların ecirlerinden bir şey eksiltmeyecektir.”2 Öyleyse hangi ameliyle bu ecre ulaşabilir. Yine şöyle dedi: Nerede kendisiyle İslam’a tuzak kurulan bir bidat varsa orada Allah’ın, onu (o bidatı) defeden ve alametleri hakkında konuşan bir velisi vardır. Ey kardeşim bu lütfu değerlendir ve bunun ehlinden ol. Öyle ki Nebi g, Muaz’ı Yemen’e gönderirken ona şöyle dedi ve vasiyet etti: “Şüphesiz Allah’ın senin elin ile birine hidayet etmesi şundan ve bundan senin için daha hayırlıdır.” Ve bu hususta söze büyük önem verdi.3 Bunu değerlendir ve sünnete çağır ki arkanda; sana bir şey olacak olursa senin yerine geçecek, senden sonra önderler olacak, sana da kıyamete kadar –eserde geldiği üzere- ecri yazılacak bir birlik ve cemaat olsun. Sen basiretle amel et, niyet et ve ecrini bekle. Allah, şaşkın, sapmış, meftun bidatçıyı senin elinle çevirecektir. Sen böylece Nebi’nin g halefi olacaksın. Buna benzer daha güzel bir amelle Allah’a kavuşamazsın. Sakın ola ki bidat ehlinden bir kardeşin, arkadaşın ya da dostun olmasın. Bir eserde şöyle geçmektedir: “Kim bidat sahibi ile oturursa ondan koruma kalkar ve nefsine bırakılır. Kim bidatçıya giderse İslam’ı yok etmeye gider.” Yine şöyle geçmektedir: “Allah’ın dışında kendisine ibadet edilen ilahlar içinde Allah’ın en buğz ettiği; heva sahibidir.” Nebi g bidat sahiplerine lanet etmiştir. Allah onların ne bir çabasını, ne adaletini, ne bir farzını, ne de bir nafilesini kabul eder. Onların ictihatları, oruçları ya da namazları arttıkça Allah’tan da uzaklıkları artar. 1 Bu lafızla hadisi bulamadık. Ancak şu lafızla bir hadis bulduk: “Ümmetimin bozulmasından sonra sünnetime sımsıkı sarılana 100 şehit ecri vardır.” İbn-i Adiy, El-Kamil’de, Beyhaki de Zuhd’de rivayet etmiştir. Zayıf bir hadistir. 2 Bu hadisi İbn-i Mace rivayet etmiş, Tirmizi sahihlemiştir. Ancak Haysemi ve El Busiri zayıf saymıştır. Müslim’de de şu lafızla geçer: “Kim hidayete çağırırsa, ona kendisine tabi olanların ecri gibi ecir vardır. Bu, onların ecirlerinden bir şeyi de eksiltmez. 3 Bu hadis, Muaz hakkında da Ali hakkında da k rivayet edilmiştir. Muaz hakkında olanı Ahmed Müsned’inde Muaz bin Cebel’den Nebi g kendisini Yemen’e gönderdiğinde şöyle dediği şeklinde rivayet etmiştir: “Ey Muaz! Allah’ın senin elinle şirk ehlinden bir kişiye hidayet vermesi senin için kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.” 33
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Onların meclislerini reddet, onları zelil et ve Allah’ın uzaklaştırdığı gibi sen de onları uzaklaştır. Allah Resulü’nün ve kendisinden sonra gelen hidayet imamlarının onları zelil ettiği gibi onları zelil et…” Aslanın sözü burada bitti. r.1 Bil ki –Allah sana rahmet etsin- Bu ve buna benzer seleften gelen sözlerin hepsi, bidat ve sapıklık ehline düşmanlık, sahibini dinden çıkarmayan sapıklık hakkında söylenmiştir. Ancak onlar bu konuda çok sıkı davranmış ve şu iki sebepten ötürü sakındırmışlardır: Birincisi; Dinde bidat hakkındaki sertliktendir. Öyle ki bidat, onlar için büyük günahlardan daha önemlidir. Bidat ehline, büyük günah ehline davrandıklarından daha sert davranırlar. Tıpkı bugün insanların kalplerinde abid, alim bile olsa bir Rafızi’nin, büyük günahları açıktan işleyen bir Sünni’den daha buğz edilmiş ve daha katlanılmaz bir halde olduğunu görmen gibi. İkincisi: Bidatlar, bidat ehli birçok kişide görüldüğü üzere açık riddete sürükler. Onların, hakkında çok sıkı davrandıkları bidatın örneği; Nebi’nin g, Müslüman’ı mürted yapan açık şirke düşmesi korkusuyla, bir salih kimsenin kabri yanında Allah’a ibadet eden kimse hakkında sert davranması gibidir. Kim bunu anlar ise bidatler ile bizim konuştuğumuz riddet ve ehli ile mücadele meselesi ya da büyük nifak ve ehline karşı mücadele arasındaki farkı anlar. Muhkem ayetler işte bu meselede inmiştir. Allahu Teala’nın şu kavli gibi: “Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisine sevdiği… bir topluluk getirir.”2 Ve şu kavli gibi: “Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir. Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah’a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm’a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler.” [Tevbe, 73-74] İbn-i Vaddah ‘El Bida ve’l Havadis’ adlı kitabında bu ümmette küfür ve sapıklık fitnesinin olacağına dair hadisi zikrettikten sonra şöyle dedi: “Küfür fitnesi riddettir ve bununla; esir almak ve mallar helal olur. Sapıklık fitnesi ile esir almak ve mallarını ganimet almak helal olmaz. Bizim içinde olduğumuz fitne, sapıklık fitnesidir ki bunda esir almak ve malı ganimet almak helal olmaz.” 1 El Bide’ Li-İbn-i Veddah, C.1, S.28. 2 Maide Suresi, 54. 34
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
Allah ona rahmet etsin, ayrıca O şöyle demiştir: “Bize Esed ona da bir adam İbnu’l Mubarek’ten şöyle dediğini haber verdi: İbn-i Mesud şöyle dedi: Şüphesiz kendisiyle İslam’a tuzak kurulan her bidatin olduğu yerde onu defeden ve alametleri hakkında konuşan Allah’ın velilerinden bir veli vardır. Bu yerlerde hazır bulunma fırsatını değerlendirin ve Allah’a tevekkül edin.” İbnu’l Mubarek dedi ki: “Allah yardımcı olarak yeter.” Sonra isnadını zikrederek selefin bazılarından şöyle (dediklerini) nakletti: “Bir kişiyi kötü görüşünden döndürmek bana bir ay itikaftan daha sevimlidir.” Bize Esed, Ebi İshak el-Hezza’dan, o da Evzai’den şöyle dediğini haber verdi: “Bazı ilim ehli şöyle derlerdi: Allah bidat sahibinden ne bir namaz ne bir sadaka ne bir oruç ne bir cihad ne bir haccı ne bir çabayı ne de şahidliği kabul eder.” Sizin selefiniz onlara karşı sert dilli idiler. Onlardan tiksiniyorlardı ve insanları onların bidatleri hususunda uyarıyorlardı. Şöyle dedi: “Eğer bidatlerini insanlardan gizleselerdi kimse onların örtüsünü açamaz, avretlerini ortaya çıkarmazdı. Allah’ın onları cezalandırması ya da affetmesi evla idi. Ancak bunu açıkça yaptıkları takdirde; ilmin yayılması hayat, Allah Resulü’nden g bildirmek, ısrarcı bir inkarcıya karşı kendisine sarınılan bir rahmettir.” Sonra isnadıyla rivayet ederek şöyle dedi: Ebu Musa El Eşari de (yanında) otururken Huzeyfe’ye bir adam geldi ve şöyle dedi: Allah için öfkelenip de öldürülene kadar kılıcıyla vuran adam cennette mi ateşte midir? Ebu Musa dedi ki: Cennettedir. Huzeyfe dedi ki: Adama sor ve ne dediğini anlamasını sağla. Bunu üç kere yaptı. Üçüncüde dedi ki: Vallahi ona sormayacaksın. Sonra Huzeyfe onu çağırdı ve şöyle dedi: Ağır ol! Eğer arkadaşın kılıcıyla kılıcı kırılana kadar vurur da hakka isabet edip bu hal üzere ölürse cennettedir. Eğer hakkı isabet ettiremez, Allah onu hakka muvaffak kılmazsa ateştedir. Sonra şöyle dedi: Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; senin sorduğun şekilde olan şundan şundan (şu kadardan) daha çok kişi ateşe girecektir.” Sonra isnadıyla Hasan’dan şu sözü nakletti: “Bidat sahibi ile oturma çünkü o, kalbi hasta eder.” Sonra senedini zikrederek Süfyan es Sevri’den şöyle dediğini nakletti: “Bidat 35
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
sahibi ile oturan kişi, şu 3 şeyden birinden kurtulamaz: Ya başkası için fitne olur, ya kalbine bir şey düşer de bu ayağını kaydırır ve Allah onu bununla ateşe sokar ya da şöyle der: ‘Vallahi ben onların konuştuklarını önemsemiyorum. Ben kendimden eminim.’ Ancak her kim ki bir göz açıp kapayıncaya kadar dininde kendinden emin olursa Allah onu (dinini) ondan alır.” Sonra isnadını zikrederek selefin bazılarından şöyle dediklerini nakletti: “Kim saygı göstermek için bir bidat sahibine gelirse İslam’ın yıkılmasına yardım etmiştir.” Esed bize haber vererek şöyle dedi: “Bize birçokları Ebu Said’in şöyle dediğinden bahsetti: ‘Kim bidat sahibi ile oturursa Allah’ın koruması ondan kalkar ve kendi nefsine bırakılır.’” Esed İbn-i Musa bize haber vererek şöyle dedi: “Bize Hammad bin Zeyd, Eyyüb’den şöyle dediğini haber verdi: Ebu Kilabe şöyle dedi: “Heva ehli ile oturmayın. Onlarla tartışmayın da. Çünkü ben onların sizi dalaletlerine daldırmalarından ya da sizi bilmediğiniz şeylerle kandırmalarından emin olamam.” Eyyüp şöyle dedi: “Vallahi o, akıl sahibi fukahadandı.” Esed bin Musa bize haber vererek şöyle dedi: “Bize Zeyd, Muhammed bin Talha’dan şöyle dediğini haber verdi: “İbrahim şöyle dedi: Bidat sahipleri ile oturmayın ve onlarla konuşmayın. Ben kalplerinizin dönmesinden korkarım.” Esed, isnadla Ebu Hureyre’den h şöyle dediğini haber verdi: “Allah Resulü g şöyle buyurdu: ‘Kişi dostunun dini üzeredir. Sizden biriniz kimi dost edindiğine iyi baksın.’”1 Bize Esed, Müemmel bin İsmail’den o da Hamad bin Zeyd’den o da Eyyub’ten şöyle dediğini haber verdi: “Bir gün adamın biri Muhammed bin Sirin’in yanına girerek şöyle dedi: Ey Ebu Bekir, sana Allah’ın kitabından bir ayet okuyayım ve üzerine bir şey eklemeden çıkacağım.” İbn-i Sirin bunun üzerine parmakları ile kulaklarını tıkayarak şöyle dedi: “Eğer Müslüman isen sana bunu yasaklıyorum yoksa evimden çık. Adam şöyle dedi: “Ey Ebu Bekir, okumanın üstüne hiçbir şey katmadan çıkacağım.” (İbn-i Sirin) Ona karşı gücünü toparlayıp kalkmaya hazırlandı. (Eyyüp) şöyle dedi: Biz adama yöneldik ve ona şöyle dedik: Sana yasakladı yoksa çıkacaksın. Şöyle dedik: Ey Ebu Bekir! Bir ayet okuyup çıksa ne var? O şöyle dedi: Vallahi kalbimin şu an üzerinde olduğu şey üzere 1 Hasen hadistir. Ahmed bin Hanbel, Hadis No:8417 ve başkası rivayet etmiştir. 36
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
sabit kalacağından emin olabilsem okumasını önemsemezdim. Ancak ben kalbime, çıkarmaya çalışıp da çıkaramayacağım bir şey atmasından korktum.” Esed haber vererek şöyle dedi: “Damre bize, Sevde’den şöyle dediğini haber verdi: “ B e n Abdullah bin Kasım’ın şöyle dediğini işittim: Hiçbir heva sahibi kul yoktur ki o hevasını terk edip de daha şerlisine dönmüş (yönelmiş) olmasın!” Dedi ki: Bunu bazı arkadaşlarımıza zikrettim dediler ki: “Bunu Nebi’nin g şu hadisi tasdik etmektedir: “Onlar, okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar; sonra, ok bir daha atıldığı kirişine dönene kadar asla dine dönmezler.”1 Esed haber vererek şöyle dedi: Musa bin İsmail, Hammad bin Zeyd’den o da Eyyüp’ten şöyle dediğini haber verdi: “Bir adam bir görüşte idi ve bu görüşünden döndü. Ben bu nedenle sevinçli bir şekilde Muhammed’e geldim ve dedim ki: Falan daha önceki görüşünü değiştirdi duydun mu? Dedi ki: Neye değiştiğine bakın. Zira hadisin sonu onlar için başından daha sert: ‘İslam’dan çıkarlar ve ona geri dönmezler.’” Sonra isnadı ile Huzeyfe’den şunu nakletti: “O beyaz bir çakıl taşı aldı ve avucuna koydu. Sonra dedi ki: “İşte bu dindir. Bu çakılın parlaklığı gibi parladı. Sonra bir avuç toprak aldı. Çakıl taşı örtülünceye kadar üzerine toprak attı. Sonra da dedi ki: Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, öyle kavimler gelecek ki benim bu taşı gömdüğüm gibi onlar da bu dini gömecekler.” Muhammed bin Said isnadı ile Ebu Derda’dan şöyle dediğini haber verdi: “Eğer Allah Resulü g bugün aranıza gelse kendi ve ashabının üzerinde oldukları şeylerden sadece namazı bulurdu.” Evzai şöyle dedi: “Evzai bu zamana ulaşsa ne olurdu acaba?” Süleyman bin Muhammed isnadı ile Ali’den şöyle dediğini haber verdi: “İlim talep edin ve onu bilin. Onunla amel edin böylece onun ehlinden olursunuz. Sizden sonra öyle bir zaman gelecek ki hakkın onda dokuzu reddedilecek.” Yahya bize isnadı ile Ebi Sehl bin Malik’ten o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Benim kendilerine yetiştiğim insanlardan sizde görebildiğim tek şey ezan.” 1 Sahih bir hadistir. Ahmed bin Hanbel, Hadis No:11118 ve başkaları rivayet etmiştir. Aslı Sahiheyn’de yer almaktadır. 37
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
İbrahim bin Muhammed bana isnadı ile Enes’in şöyle dediğini rivayet etti: “Ben sizde, Resulullah g zamanında bildiğim şeylerden ‘lailaheillallah’ sözünden başka bir şey bilmiyorum.” Esed isnadı ile Hasan’dan şöyle dediğini haber verdi: “Eğer bir adam ilk selefe yetişseydi de sonra da bu zamanda gönderilseydi İslam’dan hiçbir şey bilmezdi(göremezdi)! (Esed) Dedi ki: Elini yanağına koydu ve sonra dedi ki: Ancak şu namazı bilirdi. Sonra dedi ki: Vallahi kim bu kötülükler içinde yaşar da (ya da salih selefe yetişemeden yaşar), kendi bidatına çağıran bidatçı, dünyasına çağıran bir dünya ehli görür de Allah onu bundan korur, kalbini bu salih selefe yakınlıkduyar kılar, o da onların izinde gider ve yollarına uyarsa Allah katında büyük ecre ulaşır. Siz böyle olun inşallah.” Muhammed bin Abdullah bin Muhammed isnadı ile Meymun bin Mihran’dan şöyle dediğini haber verdi: “Eğer seleften biri sizin aranızda yeniden diriltilseydi şu kıbleden başka bir şey bilmezdi.” Muhammed bin Kudame isnadı ile Ümmü Derda’dan şöyle dediğini haber verdi: “Ebu Derda öfkeli bir halde Ali’nin yanına girdi. Ona dedim ki: Seni kızdıran nedir? O şöyle dedi: Vallahi onlarda Muhammed’in g emrinden (üzerinde olduğu halden) cemaatle namaz kılmaları dışında başka bir şey bilmiyorum.” Başka bir lafızda şöyle geçer: “Bir adam İslam’ı öğrenir ve ihmal eder sonra da onu bulmaya çalışırsa ondan hiçbir şey bilmez (bulamaz). İbrahim isnadı ile Abdullah bin Amr’dan şöyle dediğini haber verdi: “Eğer bu ümmetin ilklerinden iki adam şu vadilerden bazılarında Mushaflarıyla yalnız kalsalar da şu günkü insanların yanına gelseler, kendilerinin üzerine oldukları şeyden hiçbir şey bulamazlar.” Malik şöyle dedi: “Bana ulaştı ki Ebu Hureyre şu ayeti okudu: “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların Allah’ın dinine akın akın girdiklerini gördüğünde…” Sonra da şöyle dedi: “Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki insanlar bu dine akın akın girdikleri gibi akın akın da çıkıyorlar.” Dur ve iyi düşün. (Allah sana rahmet etsin) Eğer, sahabelerin son kalanlarının da hazır bulunduğu tabiin döneminde hal böyle ise Müslüman nasıl olur da çokluğa aldanır ya da bu onun kafasını karıştırır veya bunu batıla delil olarak görmez? Sonra İbn-i Vaddah isnadı ile Ebu Umeyye’den şöyle dediğini rivayet etti: 38
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
“Ebu Salebe El-Huşeni’nin yanına geldim ve dedim ki: “Ey Ebu Salebe bu ayet hakkında ne diyorsun? Dedi ki: Hangi ayet? Dedim ki: “Siz hidayette olduktan sonra onların sapık yolda olmaları size zarar vermez.” Dedi ki: Vallahi ben onu bilene sordum. Onu Resulullah’a g sordum dedi ki: “Siz iyiliği emredip kötülükten men edin. Kendisine boyun eğilen bir tamahkarlık, tabi olunan bir heva, tercih edilen dünya, herkesin kendi görüşünü beğenmesini gördüğün zaman sen kendine bak, avamın işini (halini) bırak. Çünkü sizin ardınızdan öyle günler gelecek ki o günlerde sabretmek, elinde kor tutmak gibi olacak. O gün bir amel işleyen kişinin ecri, onun ameli gibisini yapan 50 kişinin ecri gibi olacak.” Denildi ki: Onlardan elli kişinin ecrinde mi ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “Hayır! Aksine sizden elli kişinin ecri gibi.”1 Sonra isnadı ile Abdullah bin Ömer’den k Nebi’nin g şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Gariplere müjdeler olsun.” (3 kere tekrar etti) Dediler ki: Ey Allah’ın Resulü! Garipler kimler? Dedi ki: “Çok (fazla) olan kötü insanların içindeki az (bulunan) salih insanlardır. Onlara buğz edenler, sevenlerinden daha çoktur.”2 Muhammed bin Said bize isnadı ile Maafiri’den şöyle dediğini haber verdi: “Resulullah g şöyle buyurdu: “Gariplere müjdeler olsun. Onlar ki inkâr edildiği zaman Allah’ın kitabına yapışanlar ve söndüğü zaman sünnet ile amel edenlerdir.”3 Esed bize isnadı ile Salim bin Abdullah’tan o da babasından Allah Resulü’nün g şöyle dediğini haber verdi: “İslam garip başladı. Başladığı gibi garip olana kadar da kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar bozulduğu vakit o gariplere müjdeler olsun, sonra yine insanlar bozulduğu vakit o gariplere müjdeler olsun.”4 1 Hasen bir hadistir, Ebu Davud, Hadis No: 4341; Tirmizi, Hadis No:3058 ve başkası rivayet etmiştir. 2 Bu senedi bulamadık. Ahmed, Hadis No:6650 ve Taberani, Hadis No:14178; hasen bir senedle rivayet etmiştir. Ancak şu lafızla: “Onlara isyan edenler, itaat edenlerden daha çoktur.” 3 El Bide’ Li-İbn-I Veddah Hadis No:169. Hadis bu senedle zayıftır. El Maafiri, sahabeden kimseden duymamıştır. Aynı şekilde bu hadisin senedinde Ukbe bin Nafi’ vardır ki o mechul, kendisi hakkında tereddüt edilen biridir. Naim bin Hamad da kendisi hakkında konuşulan biridir. 4 Hadis bu senedle çok zayıf. Senedinde Yahya bin El Muvekkel var. En Nesai ve İbn El Medini onu zayıf saymıştır. Ahmed de onun hakkında şöyle demiştir: Çürük. Ancak hadisin Sahih Muslim’de şu lafızla aslı vardır: “İslam garip başladı ve başladığı gibi garip olacak. Gariplere müjdeler olsun.” Müslim, Hadis No:145. 39
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
Esed bize, Abdullah’ın Allah Resulü’nden g şöyle işittiğini haber verdi: “İslam garip başladı, başladığı gibi garipliğe dönecektir. Ne mutlu o gariplere.” Denildi ki; kimdir garipler ey Allah’ın Resulü? Dedi ki: “İnsanlar bozulduğunda düzeltenlerdir.”1 Bu da Hafız Muhammed bin Vaddah’ın “El Bida ve’l Havadis” kitabından son naklettiğim sözdür. Bazıları Sahih’te yer alan; hem sayısı çok fazla olan hem de meşhur olan garipler hakkındaki hadisleri iyi düşün. Aynı şekilde alimlerin hepsinin bunun, uzun zamandır vakî olduğu hakkındaki icmaını düşün. Hatta İbn-i Kayyım r: “İslam bizim zamanımızda, ilk zuhur ettiğinden daha garip haldedir” demiştir. Bunu çok ama çok iyi düşün ki insanların çoğunun içinde helak olduğu o büyük çukurda helak olmaktan belki kurtulursun. Bu büyük çukur; “çoğunluğu” ve “en büyük kalabalığı” örnek almak, “azınlıktan” hoşlanmamaktır. Bundan kurtulan ise çok azdır! Çok azdır! Bu konuyu Müslim’in sahihinde Abdullah bin Mesud’dan h gelen bir hadisle sonlandıralım: Allah Resulü g şöyle buyurdu: “Allah benden önce hiçbir nebi göndermiş olmasın ki, mutlaka onun ümmetinden havarileri ve ashabı olmuştur. Onun sünnetini alırlar ve onun emrine itaat ederler. (Başka rivayette şöyle geçer: Onun hidayetine uyarlar, sünnetini takip ederler) Onlardan sonra arkalarından öyleleri gelir ki onlar yapmadıklarını söylerler, emredilmediklerini yaparlar. Kim onlara karşı eli ile mücadele ederse o mü’mindir. Kim onlara karşı dili ile mücadele ederse o mü’mindir. Kim onlara karşı kalbi ile mücadele ederse o mü’mindir. Bunun ardında (dışında) hardal tanesi kadar iman yoktur.”2 Naklettiğim sona erdi. Alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.
1 Hadis bu lafızla sahihtir. Ebu Amru Ed Dani Es Sunenu’l Varide fi’l Fiten’de rivayet etmiştir. El Acurri de El Guraba’da aynı lafızla rivayet etmiştir. Tirmizi de rivayet etmiştir ancak şu lafızla: “İnsanların bozduklarını düzeltenler.” Ve şöyle dedi: Hadis hasen, sahihtir. Taberani de rivayet etmiştir ancak o da şu lafızla: “İnsanlar bozduklarında düzeltenler.” El Heşimi şöyle demiştir: “Adamları, Bekir bin Selim dışında Sahih’in adamlarıdır ancak o da sikadır (güvenilir).” 2 Müslim, Hadis No:50. 40
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
BÖLÜM Ben, Şeyh Takıyyuddin’in hapishanedeyken, kendisine “hapishaneden kurtulması için düşmanlarına karşı yumuşak davranmasını” tavsiye eden mektup gönderen arkadaşlarına yazdığı cevap mektubunu gördüm. Büyük faydasından dolayı başını burada nakletmeyi uygun görüyorum. (Allahu Teala ona rahmet etsin) şöyle dedi: “Hamd Allah’a mahsustur. O’ndan yardım diler ve O’na istiğfar eder ve O’na tevbe ederiz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden Allah’a sığınırız. Allah kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Kimi de saptırırsa ona hidayet verecek yoktur. Şehadet ederiz ki Allah’tan başka hak ilah yoktur, O tektir ve O’nun bir ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederiz ki; Muhammed g O’nun kulu ve elçisidir. Onu, dini bütün açıklığıyla beyan etmek için hidayet ve hak din ile gönderdi. Şahit olarak Allah yeter. Çokça selam; ona, ashabına ve ailesine olsun. Ve sonra: Bana, o iki yaşlı, örnek şeyhin mektubu ulaştı. Allah o ikisini ve diğer tüm kardeşleri katından bir ruh ile desteklesin, onların kalplerine imanı yazsın. Onları girilecek yere doğru bir şekilde girdirsin ve çıkılacak yerden doğru bir şekilde çıkarsın. Onlara Kendi katından yardım olacak bir sultan; beyan ve delille ilim ve hüccet sultanı versin! “Dil ve kardeşlerle kudret ve “yardım sultanı” versin. Onları müttaki evliyalarından, akranlarından kendilerine karşı çekişenlere karşı galip gelen hizbinden kılsın. Sabrı ve yakini bir arada bulunduran müttaki imamlardan kılsın. Allah bunu gerçekleştirendir (buna gücü yeter) ve vadini gizlide ve açıkta yerine getirir. O, Rahmanın kulları için şeytanın taraftarlarından intikam alandır. Ancak bunu hikmetinin gerektirdiği yönde ve Allah’ın dürüstlük ve iman ehlini, nifak ve iftira ehlinden ayırdığı imtihanlar, belalar sünneti uyarınca yapar. Öyle ki O’nun kitabı, iman iddiasında bulunan herkesin başına 41
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
muhakkak fitne geleceğine, her kötülük ve taşkınlık sahibine de ceza verileceğine işaret etmektedir. “Elif, Lam, Mim. İnsanlar, (sadece) “İman ettik” diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. Yoksa kötülükleri yapanlar, bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hükmediyorlar?” [Ankebut, 1-4]. Allah c burada, dürüst ve yalancının birbirilerinden ayırt edilmesi için, kötülük ehlinin çoğu isteklerine ulaşamayacağına ve iman iddiasında bulunan bir kişinin de fitneye uğratılmadan bırakılacağını sananlara itiraz ediyor. Allah, kitabında, imanda samimiyetin ancak Allah yolunda cihad ile olacağını haber vererek şöyle buyuruyor: “Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak “İslam (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” [Hucurat, 14, 15]. Yine Allah, kendisine bir ucundan ibadet edip de fitne anında gerisin geri dönenlerin kaybedeceğini haber verdi. (Allah’a ibadet ettikleri) O uç da, üzerine olan kişinin karar bulmadığı yön, taraftır. Dahası iman üzerine, ancak dünya hayrından hoşuna giden bir şey varsa sebat eder. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “İnsanlardan kimi, Allah›a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.” [Hac, 11]. Ve şöyle buyurdu: “Yoksa siz, Allah, içinizden cihad edenleri belirtipayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” [Al-i İmran, 142]. “Andolsun, biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız).” [Muhammed, 31]. 42
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
Allah c şunu da haber vermiştir: Mücahidler arasında mürtedlerin olduğu yerde mutlaka Allah’ı sevenler de vardır. Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği… bir topluluk getirir.” [Maide, 54]. İşte bunlar, iman nimetine şükreden ve imtihana sabredenlerdir. Allahu Teala’nın şöyle buyurduğu gibi: “Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz?”… “Allah sabredenleri sever” kavline kadar. [Al-i İmran, 144-146]. Eğer Allah bir insanı sabır ve şükürle nimetlendirirse başına gelen her şey onun için hayırdır. Aynen Nebi’nin g şöyle buyurduğu gibi: “Allah mü’min için ne takdir ederse o onun için hayır olur. Öyle ki kendisine bir mutluluknimet ulaşırsa ona şükreder ve bu onun için hayır olur. Zarar-sıkıntı isabet eder de sabreder ve o da onun için hayır olur.”1 Çok sabreden, çok şükreden kişi, Allah’ın, kitabının birden çok yerinde zikrettiği mü’mindir. Allah’ın kendisini sabır ve şükür ile nimetlendirmediği kişi kötü bir haldedir. Mutluluk ve nimet ile zarar ve sıkıntılardan her biri onu daha kötüye sürükler. Hele ki bu (imtihan) bir de, dinin temellerinin sabitleşmesi, imanın ve Kur’an’ın nifak, inkar ve iftira ehlinin tuzaklarından korunmasının kendisiyle söz konusu olduğu peygamberlerin ve sıddıkların (çektikleri) sıkıntı ve zorluklardan olan yüce meselelerde olursa nasıldır? Allah’a, sevdiği ve razı olduğu gibi; çokça, tayyib, mübarek, O’na yakışır şekilde hamdolsun. Allah’tan size ve diğer mü’minlere dünya ve ahiret hayatında sabit söz üzerine sebat vermesini, üzerinizdeki zahir ve batın nimetlerini tamamlamasını, dinine, kitabına, Resulü’ne ve mü’min kullarına açık kitabında, bizlere kendilerine karşı cihadı ve sert olmamızı emrettiği kafirlere ve münafıklara karşı yardım etmesini diliyorum.”2 Ebu’l Abbas’ın r sözünden naklettiğim kısım burada bitti. Aynı şekilde Ebul Abbas’a haşhaş hakkında sorulduğunda; haşhaşın yenmesinin caiz olduğunu iddia eden kişinin hükmü sorulduğunda şöyle dedi: “Bu haşhaşın yenmesi haramdır. Bu, ister az ister çok yesin haram kılınan en büyük pisliklerden biridir. Ancak insanı sarhoş eden çok miktarı “Müslümanların 1 Sahih bir hadistir. Müslim, Hadis No:2999, Ahmed, Darimi ve diğerleri yakın lafızlarla rivayet etmişlerdir. 2 İbn-i Teymiyye, Mecmuu’l Fetava, C.3, S.211. 43
M U Fİ D U’L M U S T EFİ D Fİ K U FR İ TA R İ K İ’T T E V H İ D
ittifakı” ile haramdır. Kim bunu helal sayarsa kafirdir. Tevbeye çağrılır ve tevbe etmezse kafir-mürted olarak öldürülür. Onun cenazesi yıkanmaz, cenaze namazı kılınmaz ve o kişi Müslümanların arasına gömülmez.” Mürtedin hükmü, isterse bunun (haşhaşın) zikir ve fikrin lokması (zikir ve fikir için enerji kaynağı) olduğu iddiasıyla genele ya da havasa helal olduğuna, azmi canlandırdığına, yolda fayda verdiğine inansın; Yahudi ve Hıristiyanların hükmünden daha fenadır. Zira seleften bazıları da Allahu Teala’nın şu kavlini tevil ederek içkinin havasa helal olduğunu sanmışlardı: “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar için korkup-sakındıkları, iman ettikleri ve salih amellerde bulundukları, sonra korkup-sakındıkları ve iman ettikleri ve sonra (yine) korkup-sakındıkları ve iyilikte bulundukları takdirde (yasaklanmadan önce) yedikleri dolayısıyla bir sorumluluk yoktur.” [Maide, 93]. Sahabenin âlimlerinden Ömer, Ali ve diğerleri k, bu kişilerin haramlığını ikrar ederlerse kırbaçlanmaları eğer helal olduğu hususunda ısrar ederlerse de öldürülmeleri hususunda ittifak etmişlerdir…” Şeyhin sözünden naklettiğim burada sona erdi.1 Bir kişi peygamberlerin dinine açıktan hakaret edip de şirk ehlinden olduğunda, bu kişilerin hak üzere olduklarını iddia ettiğinde, onlarla aynı kaderi paylaşmayı emrettiğinde, tevhide hakaret etmeyeni kınadığında, İslam’a mensup oldukları gerekçesiyle müşriklere katıldığında (tüm bunlara rağmen) o kişiyi muayyen tekfir etmediği kendisine nispet edilene (iddia edilene) bir bak! Sırf haşhaşı helal saydığı için ibadetkar bir kimseyi bile -velev ki düşünmeye yardımcı olduğu gerekçesiyle sadece havasa helal kılmış bile olsa - nasıl da muayyen olarak tekfir ettiğine, tevbe etmedikleri takdirde Kudame’nin ve ashabının tekfirine sahabenin icma ile karar vermesini delil getirmesine bir bak! Onun sözü de, sahabelerin sözü de muayyen hakkındadır. Bununla beraber, haşhaşı helal kabul etmek, içinde bulunduğumuz konunun binde birine bile denk gelmeyen bir konusudur. Hamd âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Muhammed’in g, ashabının ve onun ailesinin üzerine çokça selam olsun. Şeyh Muhammed’in (Allah O’na rahmet etsin ve O’nu geniş cennetlerine yerleştirsin) sözü burada bitti. 1 İbn-i Teymiyye, Mecmuu’l Fetava, C.34, S.213. 44
M U H A M M E D B İ N A B D U LV E H H A B
45
NOTLAR ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ...........................................................................................................
NOTLAR ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ...........................................................................................................
NOTLAR ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ........................................................................................................... ...........................................................................................................